Evrenin yaratılışı
Evrenden Önceki Sıvı:
Evrenin
yaratılışı hakkında ilk âyetlere geçmeden evrenden önce ne vardı buna bakalım.
Bu konudaki âyetimiz Hûd suresinin 7. âyetidir: "O'nun arşı sıvı (su) üzerinde iken
amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı
günde yaratan O'dur."
Allah bu âyette evren
yaratılmadan önce Arş’ın su (mâ) üzerinde olduğunu haber veriyor. [1] Âyette (ٱلْمَآءِ) el-mai kelimesinin
kökü (موه) su (water), sıvı madde-akışkan-akıcı (liquid), akışkan sıvı-hareketli sıvı (fluid) anlamlarındadır. [2]
Bu âyette de sıvı
anlamı kullanılmıştır ki başka âyetlerde de sıvı anlamı verilmiştir mesela
Mürselât suresinin 20. âyetinde ‘âdi bir su’dan bahsedilir ki bu spermdir.
Sperm bir sıvıdır. Yine mesela Kehf suresinin 29. âyetinde ‘erimiş maden gibi
bir su’ denilir. Madenin erimiş hali bir sıvıdır. Osmanlıcada “mâyî” sıvı
anlamına gelir. [3]
“Su vardı. Burada
suyla, ne tür bir suyun kastedildiğini söylememiz mümkün değildir. Herkesin bu
isimle tanıdığı sıvı kastediliyor olmalıdır.” [4]
Allah burada evrenin
yaratılışını ifade ettikten sonra Arş’ın su üzerinde olduğunu söylüyor bu da âyette
bahsedilen sıvının evren ile bir ilişkisi olduğunu gösterir. Evrenimiz Arş’a
göre bir baloncuk, bir kum tanesi kadardır hatta Arş’da gökle yer arasında
asılmış bir kandil gibidir. [5-6] Evrenimiz ile başka evrenler âyetin
bahsettiği deniz sıvısını oluşturuyor olmalı.
Modern bilim bu âyeti
pek çok şekilde doğrulayabilir.
İlk olarak, kırk bir
ülkede bin sekiz yüz araştırmacının yer aldığı ‘ALICE Collaboration’ grubunun ‘Large
Hadron Collider’ da yapmış olduğu parçacık çarpıştırma deneyinde xenon
çekirdekleri çok büyük hızlarda çarpıştırıldı. Bu deney ile evrenimizin ilk
anları ile ilgili çok büyük bir keşfe imza atıldı. Deney sonucunda ortaya çıkan
sonuç şu idi: Evrenimiz büyük patlamadan mikro saniyeler sonra, daha atomlar
oluşmadan önce (bildiğimiz hiçbir atom oluşmadan-hidrojen atomu dahi) akışkan
sıvı halindeydi. Bu sıvıyı atomlar değil quarklar ve glüyonlar oluşturuyordu.
Buna ‘Quark-Gluon Plasma’ denildi. [7-10]
İkinci olarak, âyet
karanlık sıvıya işaret etmiş olabilir. Karanlık sıvı evrenimizin yüzde doksan
beşini oluşturan bir sıvıdır. Kalan yüzde beş ise bizim görebildiğimiz
maddedir. [11] Evreni böyle düşünürsek Arş yine su dolu baloncukların
oluşturduğu bir evrenin üzerinde olmuş oluyor.
Üçüncü olarak, bilim
adamlarına göre Higgs alanı bir deniz gibidir. Biz bu denizin içinde hareket
ediyoruz. Kozan Demircan Higgs alanına ‘Higgs denizi’ adını veriyor. [12] Yine
Brian Greene’in ‘uzay nedir?’ adlı belgeselinde Higgs alanının bir okyanus
olduğu söyleniliyor. [13]
Dördüncü olarak,
Atom altı parçacıkların yokken var olup yine yok olması kuantum dalgalanması
ile alakalı bir şeydir. Bir deniz düşünün ki o deniz tüm evreni kaplıyor. Bu
denizde dalgalanmalar oluşuyor ve bunun sonucunda parçacıklar oluşuyor. [14]
Buna kuantum köpüğü adı da verilmiştir. [15-16]
Taberî’de geçtiği
üzere, Rebî’ bin Enes’ten nakledildiğine göre Peygamberimiz göğün dalgadan
ibaret olduğunu söylüyor. Bu hadis dördüncü görüşün daha sahih olduğunu
göstermektedir ama yine de bilmek gerekir ki bu hadis zayıftır.
Ama aşağıda vereceğim
üzere bir hadiste göğün dalgadan ibaret olduğu söyleniliyor ki bu hadis sahihtir.
Bu hadis de dördüncü görüşü sağlamlaştırır.
Beşinci olarak, uzay
zaman dokusunun süper sıvı (superfluid) denilen bir sıvıdan oluştuğu
düşünülüyor. [17-19]
Altıncı olarak, Güneş’imizin aktivitesinden dolayı
heliyosfer denilen manyetik bir balon oluşur. Bu balon tüm Güneş sistemimizi
içine alıp, uzaydan gelen zararlı ışınlardan korumaktadır. Bu kalkanın
dışındaysa ‘yıldızlararası medium’ denilen manyetik bir alan var. Bilim
dergisinde şöyle buyruluyor: “Güneş, yıldızlararası uzayda, suda hareket eden
bir tekne gibi bir yol keser, bir ‘yay dalgası’ yaratır ...” [20]
Bu altı ‘deniz’
teorisi âyet tarafından işaret ediliyor olabilir. Evrenin sıvı olduğunu
güçlendirmek için bir makaledeki şu ifadeye bakalım: “Tüm bunların yanında m
teorisiyle ilgili evlere şenlik bir spekülasyon daha vardır. Nasıl ki bizim
evrenimizin içerisinde ultra mikroskobik boyutlarda ‘d zar’lar mevcut ise aynen
öyle bizim evrenimizde başka büyük bir ‘mega evren’ okyanusunda yüzen bir ‘d
zar’ olabilir.” [21]
Michio Kaku bir
videosunda şunu söylemekte: "Sicim Teorisi orada dışarda başka köpükler
olmalı der.”
İddia: Bu âyet
evrenin sıvı olduğundan bahsetmiyor, Arş’ın su üzerinde olduğunu söylüyor. Hem
de evrenin yaratılışından önce Arş bu sıvı üzerindeydi nasıl olurda âyet
evrenin sıvı olduğundan bahsetsin?
Cevap: Açıkladığım
gibi evrenimiz ile başka baloncuklar vardır. Bu baloncuklar bir deniz
oluşturur, Arş’ta bunun üzerinde olmalıdır. Yani bu sıvı yine başka evrenlerde
olduğu için Arş yine suyun üzerinde olmuş oluyor. Hem âyetin evrenin
yaratılışından hemen sonra bundan bahsetmesi tesadüf olamaz.
Bu iddiaya şöyle de
cevap verilebilir: Âyetin bahsettiği sıvı baloncuk evrenler olmak yerine, büyük
bir sıvı denizinden yükselen baloncuklar olabilir. Bu deniz karanlık sıvının
kökenini de açıklayabilir, yani bu deniz karanlık sıvı denizidir. Bu denizden çıkan
baloncuklar evrenlerdir. Arşta bu sıvı üzerindedir dersek iddia yine asılsız
oluyor.
Kur’an’ın başka
âyetlerine baktığımızda gökteki cisimlerin yüzdüğü söyleniliyor. [22] Bu
durumda evrenin sıvı olduğuna işaret edilmesi gayet açıktır. Yine Tûr suresinin
9. âyetinde Allah evrenin dalgalanmasından bahsediyor. [23] Dalgalanma bir sıvı
üzerine olur.
Yine Allah âyetlerde
göğün erimiş maden gibi olacağını söylüyor. [24] Bu demektir ki evren şu anda
bir sıvı ve sonuna doğru gidince erimiş maden gibi olacak yani çok sıcak ve
kıpkırmızı bir yer olacak.
Rivayet edildiğine
göre Allah, su buharına emir verdi de o yükseldi, Allah da ondan yedi semayı
yarattı. [25]
Başka bir hadiste
göğün bir deniz olduğu söylenilir: “Sema, dalgaları karar kılmış bir denizdir.”
[26]
Kürsî Hiperuzaydır
Bilim adamları bizim
evrenimizin bir mega evrenin içinde olduğunu düşünmektedir. [27-30] Bu mega
evrene hiperuzay (higher-dimensional bulk) adı veriliyor. Hiperuzay zarlar ve
çoklu evrenleri içerir. Ki mantıklı düşünürsek böyle bir şey olacağını anlarız.
Evrenimiz cisimdir. Cisimler bir mekânın içinde olmak zorunda hatta genişleyen
bir evrenimiz varken bir mekânın içinde genişlediğimiz kesin. Bir şey ya
mekânın içindedir ya da ezelidir.
Bu Kur’an ve hadisler
ile uyumludur. Peygamberimiz bir hadiste şöyle buyurur: “Yâ Eba Zer! Yedi göğün
Kürsî'ye olan nispeti, ancak geniş düzlük bir arazide (bir çölde) bırakılmış
bir halka gibidir. Arşın Kürsî'ye büyüklüğü ise bu geniş düzlük arazinin
halkaya olan büyüklüğü, üstünlüğü gibidir.” [6]
Allah Bakara 255’te
şöyle buyurur: “O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır.”
Bu hadislere göre
Kürsî evreni kuşatmıştır ve evrenimizden kat kat büyüktür. Buna göre Kürsî
mega-evrendir.
Enbiyâ 30 Ve Hûd 7
Şimdi evrenin
başlangıcı ile alakalı bir âyete bakalım: Enbiyâ 30. “İnkâr edenler, gökler ve yer yapışıkken
(ratq) onları ayırdığımızı (fatq) ve bütün canlıları sudan meydana
getirdiğimizi bilmezler mi? İnanmıyorlar mı?”
Âyete dikkat
edilirse, göklerin ve yerin başlangıçtaki halinden bahsedildikten sonra tüm
canlıların sudan yaratıldığından bahsediliyor. Çoğunluk bu âyetin evrime işaret
ettiğini söylüyor fakat bu âyetten sonraki âyetlere baktığımızda canlıların bu âyetler
ile hiçbir alakası olmadığını görüyoruz. Âyetler evrenin ve Dünya’nın
yaratılışından bahsediyor. Bu âyetteki su az önce bahsettiğimiz sıvılardan
birine işaret etmeli. Evren bu sıvıdan yaratıldığına göre tüm canlılar sudan
yaratılmış oluyor. [31]
Dikkat çeken
başka bir noktaysa Hûd 7’de tıpkı bu âyetteki gibi ‘su’ kelimesi belirli isim
olarak gelmiş yani başına elif ve lâm edatı gelmiş. Belirlilik edatı olması
bunun özel bir su olduğunu gösterir. Nûr suresinin 45’te her dâbbenin
(hayvanın) sudan yaratıldığı yazılıyor fakat bu âyette su belirlilik edatı ile
gelmemiştir bu da Nûr 45’in Enbiyâ 30’dan farklı olduğunu yani farklı şeylerden
bahsettiğini gösterir.
Yine Enbiyâ
suresinde ‘yaratmak’ fiili için ‘ceale’ kullanılırken Nûr suresinde ‘halaka’
kullanılıyor. ‘Halaka’ fiili ‘yoktan var etmek’ veya ‘bir şeyden bir şeyi
yapmak’ demektir. [32-34] ‘Ce’ale’ fiili ise ‘bir şeyin var olmaya başlaması,
gelişmeye başlaması’ ve ‘yapmak’ anlamında kullanılır. [35]
Kur’an’da
‘ce’ale’ fiili ne zaman ‘yaratmak’ anlamında kullanılırsa, söz konusu âyetteki
anlamı başlangıçtaki yaratmayı ifade eder.
Konuya geri
dönersek, Allah sudan yaratılışı bir başlangıç olarak belirler. Bu da evrenin
başlangıçta sıvı halde olduğunu kanıtlar.
Kur’an’da Büyük
Patlama
Şimdi âyetin
başındaki mucizeyi analiz edelim. Bu âyette ‘ratq’ kelimesi geçmektedir. ‘Ratq’
kelimesi şu manalara gelir: ‘İç içe iken’, ‘kapalı kütle’, ‘arasına girilemeyen’.
[36]
Kelime anlamı düşünüldüğünde göklerin ve
yerin (evrendeki her şeyin) bir zamanlar bitişik olduğu, arasına nüfus
edilemeyecek kadar bitişik olduğu net olarak görülür. Göklerde neler vardır?
Milyarlarca galaksi, her bir galakside milyarlarca yıldız, her bir yıldız
etrafında birçok gezegen, bu gezegenler etrafında dönen birçok uydu vardır. Hatta
evrendeki karanlık madde, karanlık enerji de vardır. Evrende iş başında olan 4
temel kuvvet de bunlara dâhildir. Bu kuvvetler yer çekimi kuvveti,
elektro-manyetik kuvvet, zayıf nükleer kuvvet ve güçlü nükleer kuvvettir.
‘Arasına girilemeyecek kadar’ anlamı çok
önemlidir. Evrende her şeyin ama her şeyin arasına girilebilir. Atomların
arasına bile girilebilir. Atomlar parçalanır ve içlerinden proton ve nötron
çıkar. Nötron, proton ve elektronlar da parçalanabilir-arasına girilebilir.
Evrende arasına girilemeyecek olan, kendisinden daha küçük bir şey olmayan yapı
10-33 cm boyutunda olan sicimdir (string). Bu da bir Planck uzunluğuna denktir.
Evet, gerçekten de inanılması imkânsız
gibi ama bir zamanlar tüm evrenimiz ve içindeki her şey (Dünya’mız dâhil) arasına
girilemeyecek olan bir mesafede bir Planck uzunluğundaydı ve bitişikti (bir
aradaydı).
‘Kapalı kütle’ manası düşünüldüğünde
evrenin kendi üzerine kapalı olduğunu anlayabiliriz yani daha geniş evreni (şu
anki boyuttaki evrenimizi) üretmek için açılan oldukça yoğun ve küçük bir
noktaydı. Kâinata ‘رَتْقَيْن’ (ratkeyn) denmesi gerekirken ‘رَتْقًا’ (ratq) deniyor. ‘Ratkeyn’ ayrı iki parçayı ifade ederken ‘ratq’ iç içe
geçmiş ve bir tek
şeyi oluşturana denilir yani ‘ratq’ tekil bir kelimedir. Basitçe; Gökler ve yer bir bütündü.
Lisânü’l-Arab
sözlüğünde karanlık anlamı da verilmiştir. [37] Bu çok dikkat çekicidir çünkü
ilk ışın büyük patlamandan sonra ortaya çıkmıştır. [38] Yani evren ilk başta
kapkaranlıktı.
Yine bunu
destekleyen İbn Abbas’ın bu âyet üzerine bir rivayeti var. İbn Abbas yer ve
göklerin bitişik tek kütle hâlinde oldukları sırada sâdece karanlığın
bulunduğunu söyler. [39]
Îbn Kesir’in
kendisi bu âyetin tefsirinde göklerin ve yerin başta karanlık olduğunu
söylüyor.
Yine Râzî En’âm
suresinin ilk âyetinde karanlığın ışıktan niye önce zikredildiği sorusuna
karanlığın nurdan önce yaratıldığını söyleyerek cevap verir. [40]
Âyette geçen (فَتَقْ) fatq kelimesi
ise patlama ile açılma (bursting),
fıtıklaşma
(hernia), ayırmak (split, seperation), kırılma-yarılma (rupture), yer açmak
(open place) anlamlarındadır. [41] ‘Fetk’ Arapça’da ‘ratk’ın zıttı olduğu ifade
edilmiştir. [42]
Allah’ın bu kelimeyi seçmesi büyük bir
mucizedir. Çünkü bu kelime evrenimizin nasıl oluştuğunu açıklayan büyük
patlamaya (Big Bang) işaret etmektedir. Büyük patlamayla evrenimiz tek bir
noktadan büyük şişme ile balonlaştı (fıtıklaştı), mekân ve yer oluştu. İlk önce
4 temel kuvvet birbirinden ayrıldı, daha sonra atom altı parçacıklar oluştu,
atom altı parçacıklar da atomları oluşturdu. Yerçekimi kuvveti yardımı ile kara
delikler, galaksiler, yıldızlar, gezegenler ve evrendeki her şey oluşmuş oldu.
Dilimizde de kullanılan ‘infilâk’
kelimesi de fetq ile aynı anlamda olan ‘f-l-k’ kökünden, ayrışmaya dayalı
patlama, açılma, yarılma, anlamındadır. Aksırma eylemi için de ‘infilâk’
kelimesi kullanılmıştır. [43]
Lanes Lexicon sözcüğü, bu kelimenin
temel anlamlarını ‘ayrılmak için bir araya getirilmiş bir şeyin parçalanması’
olarak tanımlamaktadır yani bir bütünü ayırma anlamına gelmektedir mesela bir
tohumun filizlenmesi ‘fatq’ fiili ile ifade edilir: ‘bir bütündü, ayrıldı’. Büyük
patlamayı düşündüğümüzde evrenin uçları bitişikken hepsi birbirinden
ayrılmıştır yani uzaklaşmıştır.
Şimdi bu tohum konusu için iki farklı
noktaya değineceğim. Bir ağacın tohumunu düşünün. O tohumdan
doğan ağacın dalları galaksilerdir. Kaynakları birdir.
Bu açıklamadan iki yorum çıkartabiliriz.
İlki şöyle: Allah tektir, benzeri yoktur. O tohuma (tekilliğe) kimse sahipse
tüm dallara (galaksilere) o sahiptir. Ama burada önemli olan şu: 30. âyetten
önceki âyetlerde [44] Allah’ın birliğinden bahsediliyor.
İkinci önemli noktaysa şöyle: Buradaki
örnek bir tohum ile ifade edilmiş tıpkı ayırdık fiili hakkında verdiğim bilgi
gibi.
Râzî’ye göre ‘ratq’ ve ‘fatq’ (bitişme
ve ayrışma) olaylarında infilâk sonrası kaos-kargaşaya değil bir düzen ve
ahenge işaret edilmektedir. Nitekim bu ifadeler yaratıcının varlığına, O'nun
birliğine, kudretine ve ilmine delâlet etmektedir. Hakk Teâlâ, yerle göğü
bitişik olarak yaratmış; sonra da yeryüzündekilerin varlıkları ve menfaatleri
bakımından, hayatlarını sürdürebilecekleri bir ahenkte gökle yeri birbirinden
ayırmıştır. [45]
Râzî’nin bu açıklamasını 22. ve 24. âyetler
ile sağlamlaştırabiliriz: "Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar
bulunsaydı kesinlikle yerin göğün düzeni bozulurdu. Demek ki arşın rabbi olan
Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir … Yoksa O’ndan başka
birtakım tanrılar mı edindiler? De ki: "Haydi delilinizi getirin! İşte
benimle beraber olanların söylediği, işte benden öncekilerin söylediği!"
Hayır, onların çoğu hakkı bilmezler; bunun için de inatla yüz çevirirler."
Bilimsel olarak bu bilgi doğrudur
evrenin yaratılışına baktığımızda aşamalı bir düzen oluşmuştur. Dört temel
kuvvet büyük patlamadan sonra oluşmuştur yani kütle çekim kanunu büyük
patlamadan sonra oluştu. Kütle çekim bir kanun olduğuna göre kanun olan yerde
düzen vardır.
Yine şunu ekleyebiliriz: Fıtıkta olduğu
gibi gökler ve yer birbirlerine bağlı kaldılar. Aralarında çekme kuvvetleri
var. Ayrıca onları dengede tutan merkezkaç kuvveti var veya alıp vermeden doğan
kuvvet var. ‘Fatq’ kelimesi bu dengeyi ifade etmektedir.
Ayrılmak fiilinin ne kadar ince
seçildiğine biraz daha bakalım: ‘Fatq’ ‘fatır’ [46] (ortaya çıkartmak) ile aynı
kökten gelir. Allah ‘fatq’ fiilini seçerek evrenin maddesi ortada yokken, var
olup ayrıldığına işaret oluyor. [47] Çoğu insan ‘fatır’ kelimesini ‘yoktan var
etmek’ diye anlamıştır fakat bu yanlıştır. Bir şeyin yoktan var olması
imkansızdır. Bu âyetlerdeki ‘fatır’ kelimesi şuna işaret eder: Evren sanal
parçacıkken Allah onu maddeye dönüştürerek büyük patlamayla ortaya
çıkartmıştır.
Zaten İbn Abbas bu kelimenin anlamını
şöyle anlamıştır: “İbni Abbas dedi ki: Ben “göklerle yeri yoktan vâr eden (fâtır)”in
ne olduğunu bilmiyordum. Nihâyet bir kuyu hakkında çekişen iki bedevi bana
geldi. Onlardan birisi: O kuyuyu ilk açan-ortaya çıkaran benim, anlamında dedi.”
[48]
Görüldüğü gibi bu kelimenin anlamı
‘açmak’, ‘ortaya çıkarmak’tır. [49]
Gök Ve Gökler Arasındaki Fark
Değineceğim başka bir nokta da âyette
evren için kullanılan gökler ifadesidir. Kur’an’da gökler kelimesi gök
kelimesinden farklıdır. Gökler kelimesinin geçtiği tüm âyetlerde Kur’an
evrenden bahsediyor. [50]
Gök kelimesiyse bazen atmosfer için
bazen de tüm evren (Dünya hariç tüm evren bunu aşağıda açıklayacağım) için
kullanılır. [51] Bu kelimelerin bu anlama geldiğine dair Kur’an’da çok ince bir
işaret vardır: Nahl 60. “Peki gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren
kim? Biz o suyla, sizin bir tek ağacını bile bitiremeyeceğiniz güzel güzel
bahçeler, bağlar yetiştirmekteyiz. Allah’tan başka tanrı mı? Doğrusu onlar
yoldan sapmış kimselerdir.”
Bu âyette Allah gökleri yarattığını
söyledikten sonra gökten su indirdiğini söylüyor. Gökler kelimesi Kur’an’da
atmosfer olarak kullanılsaydı Allah niye bu âyette ‘göklerden indirdik’ demiyor?
Niye ‘oradan suyu indirdik’ demek yerine tekrar gök kelimesini kullanıyor?
Basitçe bu Enbiyâ 30 evrenin bitişik
olmasından bahsetmiyor.
İddia: Evrenin yaratılışı ile ilgili âyetlerde
gökler ve yer deniliyor. Bu demektir ki Dünya evrenin başlangıcından beri var.
Cevap: Bu iddia yanlıştır. Bunu pek çok
şekilde açıklayabiliriz. Ben bir bilgisayarı alsam ve onu paramparça etsem. Bir
kişi yanıma gelip bu parçaların ne olduğunu sorsa ben ona bilgisayarım olduğunu
söyleyerek cevap veririm. Aynı şekilde bu âyetin işaret ettiği olayda Dünya
potansiyel olarak mevcut olduğu için yani Dünya’yı oluşturan maddeler mevcut
olduğu için ‘yer’ kelimesi göklerle birlikte kullanılmıştır.
Bir hadisle de bunu açıklayalım.
Peygamberimizin iyi bilinen bir sözü şöyledir: “Âdem su ile çamur arasındayken
ben nebîydim,”
Hz. Âdem yalnızca potansiyel olarak
mevcutken Peygamber efendimiz ona Âdem adını veriyor. Daha da şaşırtıcı bir
şekilde, hz. Muhammed (s.a.w.)’in, Adem'in dölü olmasına rağmen kendisinin nebî
olduğunu söylüyor ancak kendisi Âdem’den binlerce yıl sonra doğmuştur. Aynı şey
Enbiyâ 30 için geçerlidir.
Yine bunu bir âyet ile açıklayalım:
İnsan 1. “Gerçek şu ki, insanın yaratılış tarihinde onun henüz anılan bir şey
olmadığı bir dönem gelip geçmiştir.”
İnsan henüz anılan bir şey olmadığı
zaman bile Allah bu şeye insan adını veriyor.
Zaten Allah için olan biten her şey aynı
anda gerçekleşmektedir. Bu aynı zamanda kıyamet günündeki birçok olayın, bizim
bakış açımızdan çok ileride, Kur'an-ı Kerim'deyse geçmiş zamanda kullanılmasına
dair felsefedir. Örnek olarak Tekvîr suresi boyunca tüm olaylar geçmiş zamanda
olan fiillerle ifade edilmiştir ama kıyamet günü daha sonradır.
Birisi pasta yapıyorsa un, yumurta,
tereyağı ile bir karışım yapar. Bu noktada, kendi başına hiçbir şey olmayan
pürüzsüz bir karışım olur. Ama aşçıya ne yaptığını sorarsanız, “Ben pasta
yapıyorum, göremiyor musun?” der.
Gökler Ve Yer Alem Demek
Yine çok önemli bir nokta var ki bin
dört yüz yıl önce kâinat diye bir kelime yoktu. Kur’an kâinata ‘gökler ve yer’
diyerek mecazen tüm evrene işaret ediyor. Bunu İbn Abbas bile söylemektedir:
“Göklerle yerin zikredilmesi ile kastedilen, alemin tümüdür.” [52]
İbn Abbas’ın sözünü, Şuara 23-24 ile
destekleyebiliriz: “Firavun "Alemlerin Rabbi nedir?" dedi. [Musa]
dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir.
Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir).”
Âyette alemin ne olduğu soruluyor. Hz.
Musa ‘gökler ve yer’ diye cevap veriyor. Yani basitçe âyette yer denilme sebebi
onun şu anki formda var olduğunu söylemek için değil, tüm evrenin
kastedildiğini söylemek için var. [53] Eğer ayette yer denilmese işte o an hata
olurdu çünkü sadece gökler denilse Dünya hariç her şey bitişik olmuş olurken
gökler ve yer denilerek tüm alem bitişik denilmiştir tabi bazı durumlarda ‘yer’
kelimesi hazfedilebilir.
Yine Enbiyâ 30’da yerin başlangıçta şu
anki haline sahip olmadığına başka bir delil de Kur’an’a göre göklerin Dünya’dan
önce yaratıldığına dair işaretlerdir. Bunu daha sonra detaylıca işleyeceğiz.
Zâriyât 47 Ve Enbiyâ 30 İlişkisi
Zâriyât 47 Enbiyâ 30’u tefsir eden bir âyettir:
“Göğü kudretimizle
biz kurduk ve şüphesiz genişletmekteyiz.”
Âyette geçen ‘mûsiûn’ ism-i fâildir.
Arapçada bu kalıp şimdiki ve gelecek zaman için kullanıldığından dolayı ‘fetk’
yani ayrışma ve genişlemenin devam ettiği anlaşılmaktadır. Büyük patlama çok yüksek dereceye ulaşan
bir genişlemedir. Bir genişleme varsa bu
doğal olarak demektir ki evren bir noktada başladı yani bu âyette büyük
patlamanın Kur’an’da var olduğuna dair bir ispat var.
Tefsirlerde Büyük Patlama
Şimdi eski tefsirlere geçelim: "Ebu
Müslim el-İsfehâni şöyle der: "Âyetteki ‘fetq’ ile yaratıp ortaya koyma
manası kastedilmiş olabilir. Bu tıpkı, "O, göklerin ve yerin fatırıdır."
[Fâtır, 35/1] ve "Hayır, sizin Rabbiniz hem göklerin hem yerin Rabbidir,
bunları o ‘fatr’ etmiştir.” [Enbiyâ, 21/56] âyetleri gibidir. Binâenaleyh Cenâb-ı
Allah, yaratmasını ‘fetq’ ile, yaratmazdan önceki durumu da ‘ratq’ ile ifade
etmiştir. Ben derim ki işin özü şudur: Yokluk (adem), sırf yokluktur. Yoklukta,
birbirinden ayrılan ve birbirine zıd olan zatlar (varlıklar) ve cevherler
yoktur. Aksine hepsi, sanki birbiri içinde, birbirine benzer tek bir şeydirler.
Binâenaleyh eşya meydana geldiğinde, varlık ve oluşum tahakkuk ettiğinde,
bunlar birbirinden seçilir ve birbirlerinden ayrı olurlar. İşte bu yolla ‘ratq’
yokluk manasına, ‘fetq’i var oluş manasına mecaz kılmak güzel olmuştur." [45]
Ebu Müslim büyük patlamayı bin yıl önce
bu âyetten çok güzel bir şekilde çıkartmıştır. “Aksine hepsi, sanki birbiri
içinde, birbirine benzer tek bir şeydirler” ifadesi tekilliği hatırlatmaktadır.
Kendisi de ‘fatq’ fiilinin ortaya koyma manasında olduğunu söylemiştir.
"… Veyahut yer, gökcisimlerine
bitişik, hepsi bir şeydi. Gök cisimleri ve kütleleri arasında şimdiki
çeşitlilik söz konusu olmayıp hepsi de birbirine benzer birer madde idi.
Veyahut hepsi başlangıçta var olmamakla ortaktı. Dışta görünen ve farklı
özellik gösteren bir varlık değildi. Bunları da şimdiki görünen durumlarından
bir fikir edinip ondan delil çıkarmak yolu ile veya duyulup nakledilen bilgiler
ışığında bilirler veya bilebilirler. Baksalar ya, öyle iken biz onları koparıp
ayırdık. Yok iken yaratıldılar, bir şey iken çoğaldılar. Başlangıçta duman gibi
bir madde iken farklı şekiller alıp değişik kütleler oldular. Bir tabiatta
kalamayıp değişik karakterlerle çeşitlendirildiler ..." [54]
Elmalılı’nın “… Gök cisimleri ve
kütleleri arasında şimdiki çeşitlilik söz konusu olmayıp hepsi de birbirine
benzer birer madde idi …” ifadesi tekilliği hatırlatmaktadır.
“Yok iken yaratıldılar, bir şey iken
çoğaldılar” ifadesiyse Enbiyâ 30 hakkındaki açıklamamı doğrular. Evren maddesel
değildi, sanaldı yani bir nevi yoktu.
“Başlangıçta duman gibi bir madde iken
farklı şekiller alıp değişik kütleler oldular” ifadesi de evrenin ilk baştaki
durumunu anlatmaktadır. Evren büyük patlamadan üç yüz bin yıl sonra duman
halindeydi. Elmalılı’yı eski tefsirler arasında zikretme sebebim Elmalılı’nın büyük
patlama hakkında bilgisi olmamasıdır.
Şimdi modern bir tefsire bakalım:
"Göklerin yeryüzünden ayrılması: "Kâfirler gökler ve yeryüzü
birbirine bitişik iken onları ayırdığımızı ... görmüyorlar mı?" Yani
Allah'ın ilâh olduğunu inkâr edenler Allah ile O'ndan başkasına tapanlar
Allah'ın yaratıcılık hususunda tamamen bağımsız, idare hususunda yegâne güç
olduğunu bilselerdi, Onunla başkalarına tapınmayı veya O'na başka bir şeyi şirk
koşmayı nasıl lâyık görürlerdi? Onlar gökler ve yeryüzünün önce parçaları
birbirine geçmiş, birbiri üzerine sarılmış, birbirine tamamen bitişik iken
sonra bunları birbirinden ayırdığımızı dünya seması ile yeryüzü arasında hava
tabakası koyduğumuzu bilmiyorlar mı? İşte güneş, yıldızlar ve yeryüzünün
önceleri tek bir parça olduğunu, güneşin önce bir ateş küresi olduğunu ve çok
süratli seyri esnasında dünyamız ve diğer gezegenlerin ondan ayrıldığını ispat
eden Astronomi bilginleri arasında Sedim Teorisi adıyla bilinen teori de
budur.” [55]
Vehbe Zuhaylî’nin bahsettiği Sedim
teorisi bulutsu (nebula) teorisidir. “Bulutsu teorisi, bilimin ve teknolojinin
getirdiği yeni bakış açılarıyla birlikte günümüzde Güneş sisteminin oluşumunu
ve aynı zamanda Güneş sisteminde bulduğumuz nesneleri ve onların dağılımlarını
en iyi açıklayan teori olarak kabul ediliyor.” [56]
Başka bir yazımda Kur’an’daki kıyamet
senaryosunu işlemiştim. [57] Bahsettiğim yazıda Kur’an’da evrenin bir tekilliğe
çökeceğini anlatmıştım. Âyetlerde Allah ilk sefer nasıl yarattıysa geri öyle
iade edeceğini söylüyor. Bu demektir ki evren ilk başta bir tekillikti. Aynı
yazının başlarında ‘infitar’ (fatır kökünden bir kelime) kelimesinin küçük
nesnelerin parçalanmasını kastettiğini söylemiştim. Allah Enbiyâ 30 ve Fâtır 1
gibi âyetlerde gökleri ve yeri ‘fatrettik’ diyor. Bu da evrenin, Kur’an’a göre,
ilk başta küçük bir nesne olduğunu gösterir.
Enbiyâ 30’da iki defa inanmak için deliller
olduğu söyleniliyor. Bu da âyetin sonradan mucize olarak ortaya çıkacağına
delildir. Hem dikkat çekici başka bir nokta da Allah bunu inkarcılara söylüyor.
Bu da demektir bu keşfi onlar yapacak ki durum tam da böyle.
Enbiyâ 30’daki Matematiksel Mucize
‘كَانَتَا رَتْقاً فَفَتَقْنَا’
(bitişik idiler biz onları ayırdık): Bu cümlenin ebced değeri 1929’dur. Edwin
Hubble 1929’da evrenin genişlediğini teleskobu sayesinde ispatladı. Bu keşif şu
sonucu ortaya çıkarttı: Evren bir noktada başladı yani bir büyük patlama oldu. Ne
hikmetse Kur’an’daki bu olayın anlatımında kullanılan kelimelerin ebced değeri,
yukarıdaki buluşun tarihi ile aynı.
Gökler Ve Yer Ayrıldı mı?
İddia: Gökler ve yer ayrılamaz, Dünya
hala evrenin içinde nasıl ayrılmış olsun?
Cevap: Detaylı olarak gördük ki bu âyet
büyük patlamaya işaret ediyor. Buna dair pek çok âyet, kelime anlamı açıklaması
ve tefsir sunduk. Âyetlerin ayırmaktan neyi kastettiğini gördük. Basitçe Enbiyâ
30’un anlamı şudur: "Allah evreni bitişik bir şekilde ortaya çıkarttı ve
bir bütünü nasıl ayırıyorsak, o şekilde evreni ayırdı, genişletti."
Yani âyette gökler ve yer denmesi
onların birbirinden ayrıldığı anlamına gelmez çünkü dediğim gibi o an Dünya
diye bir şey yoktu. Kelime anlamlarından çok güzel şekilde tekilliği tarif
edildiğini gördüğümüz için buradan da onların ikisinin ayrılmadığını
anlayabiliriz çünkü tekillikte her şey birbirine benzerdir, Dünya ve gökler sadece
potansiyel olarak vardır. Yine ben gökler ve yer ifadesinin evreni kastetmek
için bir deyim olduğunu söyledim, yani gökler ve yer birbirinden ayrılmadı
evrenin kendisi ayrıldı.
Yine de biz yerin göklerden ayrıldığını
kabul edelim. Bu hatalı mı? Hayır. Çoğu insan sanıyor ki Kur’an’da gökler
kelimesi evren demektir. Fakat bu tam doğru değildir. Gökler kelimesi Dünya
hariç tüm evren demektir. Bunu âyetler ile kolayca görebiliriz zaten gökler ve
yer denilmesi bunun bir delilidir. Hiçbir âyette Dünya’nın göklerde olduğunun
söylenmemesi de buna delildir. Zaten semâ kelimesi yukarı kelimesinden
gelmektedir. [58]
Durum böyleyken âyet yine doğru çıkıyor
çünkü âyete göre Dünya hariç her şey bir zamanlar Dünya ile bitişikti.
Sonrasındaysa Allah Dünya’yı yaratarak onu göklerden ayırmıştır.
Bulutsu Teorisi
Astronomik teorilere göre, bundan 4,5
milyar yıl önce, Güneş sisteminin gökcisimleri ve yerküre; şimdiki Güneş
sisteminin yerinde dönmekte olan nebulanın (yani gaz ve toz bulutumsusunun)
içinde bir arada bulunuyorlardı. Çok uzun zaman sonra nebula bulutumsusunun
sıkışmasıyla, sıcaklık 1,5 milyon dereceyi bulduğunda, bu bulutumsuda şiddetli
patlamalar başlamış, ondan parçalar kopmuştur. İşte Dünya da o kopan
parçalardan biridir. [59-60]
Buna göre âyetin manası şöyle olur:
Gökler ve yer bir tekillik idi. Allah onları yoktan var edip belirli bir zaman
sonra Dünya’yı nebuladan ayırarak yeri göklerden ayırtmıştır.
Basitçe Allah ‘evreni ve Dünya’yı
ayırdık’ denseydi hata olurdu ama Allah gökleri ve yeri diyor.
Büyük Patlamayı Gözle Görmek mi?
İddia: Allah âyette görmediniz mi diyor.
Evrenin yaratılışı gözle görülen bir şey değil ki.
Cevap: Kur’an’da ‘görmek’ fiili ‘bilmek’
anlamında pek çok defa kullanılmıştır. Mesela Bakara suresinde şöyle geçer:
“Görmez misin ki binlerce kişi, ölümden çekinerek yurtlarından nasıl çıktılar
da sonra Allah onlara ölün dedi, sonra da diriltti onları. Şüphe yok ki Allah,
insanlara karşı ihsân sahibidir ama insanların çoğu şükretmez.” [61]
Bu ayet İsrailoğulları’ndan bahsettiği
halde yani Peygamberin doğuşundan önce olmasına rağmen Allah Peygambere “görmez
misin” diyerek hitap ediyor. Bu ayette görmek fiilinin bilmek anlamında
kullanıldığını açık bir şekilde görüyoruz: “Burada "görmek" bilmek
anlamındadır.” [62]
Yine pek çok ayette görmek bu anlamda
kullanılmıştır. [63] Enbiyâ 30’da görmenin bilmek anlamında kullanıldığını çok
eski müfessirlerde söylemektedir. [64]
Allah Kehf suresinin 51. âyetinde zaten bu
yaratılışın insanlar tarafından görülmediğini söylemiştir: “Ben onlara ne
göklerin ve yerin yaratılışını ne de bizzat kendilerinin yaratılışını
gösterdim. Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinecek değilim.”
Yine şöyle de denilebilir: “… bu bilgi
mucize olan Kur’ân’da yer almaktadır, dolayısıyla, gözle görülmüş, tanık
olunmuş gibi kesinlik arzeden bir bilgi konumundadır.” [65]
Şöyle de anlaşılabilir: “… göklerle
yerin bitişik olduğunu ve sonradan birbirinden ayrıldıklarını akıl ile düşünüp
anlamak mümkündür.”
Yani âyetteki görme, aklın görmesidir
çünkü bu gerçekten böyledir. Büyük patlamanın en büyük delili evrenin
genişlemesidir. Bilim adamları da evrenin genişlediği bilgisi ile yola çıkarak
büyük patlamayı ortaya atmışlardır. Bu akli bir çıkarımdır.
Enbiyâ 30 Büyük Patlamadan Bahsetmiyor mu?
İddia: Bu âyetin gerçek tefsiri şöyle:
“Biz gökleri ve yeri”, birbirine bitişik iken ve aralarında bir boşluk yokken
yağmurla ve bitkilerle “ayırdık.”
Cevap: Biz defaatle âyetin büyük
patlamaya işaret ettiğini gördük bu yüzden bu âyet hakkında farklı yorumlar
zayıftır. Hem başka bir yazımda Kur’an’da bazı âyetlerin sonradan anlaşılacağını,
bilimsel bir yoruma sahip olacağını anlatmıştım. [66]
Şimdi bu âyet yorumunun niye hatalı
olduğuna bakalım: Bu yorum gökleri yağmur ile ilişkilendirmektedir. Fakat daha
önce söylediğim gibi Kur’ân’da gökler ifadesi asla ama asla atmosfer için
kullanılmaz ve hiçbir âyette gökler ve yağmur ilişkilendirmez yani hiçbir âyette
göklerden yağmur yağdı denilmiyor. Bu cevaba Râzî’de katılmaktadır. [45]
Büyük Patlama Anında Gökler 7 Katman mıydı?
İddia: Âyette gökler kelimesi
kullanılıyor. Bu demektir ki büyük patlama anında evren zaten yedi kat
halindeydi. Bu nasıl oluyor?
Cevap: İlk başta Kur’an’daki gökler
ifadesi yedi kat gök anlamında mı bilmiyoruz. Yani gökler ifadesinden yedi kat
zaten vardı anlamı çıkartmak yanlıştır.
İkinci olarak, Arapçada bu konuda çok
ince bir detay vardır âdeta bin dört yüz yıl önce bu iddianın geleceği
biliniyormuş gibi. Bu incelik şudur: Bitişik için kullanılan kelime müsennalı
(iki şey) gelmiştir. Yani gökler çoğul olduğu halde âyette kullanılan fiil
çoğul değildir. Bu da göklerin tek bir parçada olduğuna bir delildir.
Üçüncü olarak, Allah bazen gök fiilini
gökler olarak kullanılıyor. Mesela Allah hem gökleri yükselttik diyor [67] hem
de göğü yükselttik diyor. [68] Yani demek istiyorum ki gökler bir tek gök olsa
bile gökler kelimesi kullanılabilir. Hem bu âyetlerin anlattığı olayda yedi
göğün oluşmasından öncedir ama Allah yine de gökler ifadesini kullanıyor.
Dördüncü olarak, Allah gökleri ve yeri
yok iken var etti (ortaya çıkardı) deyince bile gökler kelimesini kullanıyor.
Gökler varlık âleminde olmadığı halde nasılda farklı parçalara ayrılsın da yedi
gök oluştursun? Bu demektir ki Allah gökler kelimesini yedi gök halinde olmadığında
da kullanabilir. Buna dair daha pek çok örnek verebiliriz.
Tevrat’ta Büyük Patlama?
İddia: Göklerin ve yerin ayrılması
mitolojilerde ve Tevrat’ta yazıyor.
Cevap: Kur’an’ın başka metinlerden
çalıntı olmadığını göğün genişlemesi hakkındaki yazımda değinmiştim. [69] Bu
yüzden burada bu konuya çok değinmeyeceğim sadece bu metinlerde göklerin ve
yerin nasıl ayrıldığı hakkındaki anlatılışı analiz edeceğim.
Yaratılış 1: 1-19. “Başlangıçta Tanrı
göğü ve yeri yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla
kaplıydı. Tanrı'nın Ruhu suların üzerinde hareket ediyordu. Tanrı, “Işık olsun”
diye buyurdu ve ışık oldu. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan
ayırdı. Işığa “Gündüz”, karanlığa “Gece” adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve
ilk gün oluştu. Tanrı, “Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden
ayırsın” diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı gök kubbeyi yarattı. Kubbenin
altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı. Kubbeye “Gök” adını verdi. Akşam
oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu. Tanrı, “Göğün altındaki sular bir yere
toplansın, kuru toprak görünsün” diye buyurdu ve öyle oldu. Kuru alana “Kara”,
toplanan sulara “Deniz” adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Tanrı,
“Yeryüzü bitkiler, tohum veren otlar, türüne göre tohumu meyvesinde bulunan
meyve ağaçları üretsin” diye buyurdu ve öyle oldu. Yeryüzü bitkiler, türüne
göre tohum veren otlar, tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları yetiştirdi.
Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve üçüncü gün oluştu.
Tanrı şöyle buyurdu: “Gök kubbede gündüzü geceden ayıracak, yeryüzünü
aydınlatacak ışıklar olsun. Belirtileri, mevsimleri, günleri, yılları
göstersin.” Ve öyle oldu. Tanrı büyüğü gündüze, küçüğü geceye egemen olacak iki
büyük ışığı ve yıldızları yarattı. Yeryüzünü aydınlatmak, gündüze ve geceye
egemen olmak, ışığı karanlıktan ayırmak için onları gök kubbeye yerleştirdi.
Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve dördüncü gün oluştu.”
Bu anlatımda sayısızca hata bulabiliriz.
Bu âyetlere göre Dünya büyük patlama önce boş bir alandı. Bu yanlıştır çünkü
evren tekillikken Dünya hala yaratılmış değildir yani üzeri boş bir yer olamaz.
İkinci olarak burada gök ve yer değil
gök ve su ayrılıyor.
Üçüncü olarak, bu âyetlerde bahsedilen
su yeryüzündeki denizlerin suyudur fakat Kur’an’da durum böyle değildir.
Dördüncü olarak, bu âyetlerden
denizlerin toplanıp karanın görünür hale geldiğini çıkartıyoruz. Fakat bu
yanlıştır. Yeryüzündeki su gökten meteorit vasıtasıyla inmiştir. Yani sular
çekilmemiştir. Yine âyetlerden suların her zaman yeryüzünde olduğu manası
çıkıyor. Bu âyetler hem bilim hem de Kur’an ile çelişmektedir. Kur’an’a göre
sular gökten inmiştir. [70]
Beşinci olarak, meyvelerin, bitkilerin,
mevsimlerin yaratılışı Güneş’in ve Ay’ın yaratılışından önce olduğu
söyleniliyor. Bu imkansızdır çünkü Güneş Dünya’nın yaratılışından öncedir. Ay
ise herhangi bir canlının yaratılışından öncedir.
Altıncı olarak, Allah Ay’a ve Güneş’e
ışık demektedir, sanki aynı cisimlermiş gibi anlatılıyor. Sanki tek fark
boyutlarıymış gibi anlatılıyor. Bu hem bilim ile hem de Kur’an ile
çelişmektedir. Kur’an Ay’ı Güneş’ten ayırmıştır farklı şeyler olduğunu
söylemiştir. [71]
Yedinci olarak, Kur’an’da yaratılış pek
çok âyette dağıtılmışken Tevrat’taysa Eski Ahit’in ilk bölümünde yaratılışın
altı gününün kronolojisi bir bölüm halinde kesintisiz bir kıssa halinde
anlatılmıştır. Peygamber Tevrat’tan kopya çekse niye Kur’an’daki anlatım dağınıktır?
Sonuçta kopyalayınca hepsini bir kerede Kur’an’a koyabilirdi.
Sekizinci olarak, Kur’an’da evrenin 6
günde yaratıldığı yazılıyor fakat bu günlerin mahiyeti hakkında bilgi verilmez
Tevrat’tayasa ‘sabah oldu, akşam oldu birinci gün’ ifadesi geçiyor. Sanki bu ve
benzeri ifadeler bizim yerküremizin günleriyle aynı olduğu ifade ediliyor.
Peygamber kopya çekse niye bunları kopyalamadı?
Dokuzuncu olarak, Tevrat’ta altıncı
günün sonunda insanın yaratıldığı belirtiliyor. İnsanın yaratılışı da ilk altı
gün içinde yer alıyor. Kur’an’da insanın yaratılışına ilk altı gün içinde yer
verilmez.
Ayrıca önemine binaen şunu da belirtmek
gerekir ki: Kitab-ı Mukaddes’te yaratılış olayı sadece hikâye edilmiştir.
Üzerinde düşünüp ibret almaya teşvik etme hususunda herhangi bir ifadeye yer
verilmemiştir. Kur’an-ı Kerim’de yaratılış ile ilgili olarak verilen âyetler
yaratılışın önemi ve mükemmelliği üzerinde insanı düşünmeye sevk edecek şekilde
yer almıştır. “Düşünenler için ibret vardır”, “düşünüp ibret almaz mısınız?”
vb. ibareler yer almıştır. [72] Ayrıca yaratılışın her bir öğesinin yaratanın
büyüklüğüne delalet ettiği de sık sık belirtilmiştir. [73]
Onuncu olarak, Tevrat’ta Tanrı gökleri
yeri yarattıktan sonra dinlendi, yaptığı bütün işini bıraktı şeklinde bir
anlatım vardır. Ama Kur’an’da yaratanın dinlendiğine veya işini bıraktığına
dair herhangi bir ifade yoktur. Aksine Kur’an bu hatalı anlayışı açıkça
reddederek şöyle buyuruyor: “Gökleri, yeri ve ikisi arsında bulunanları altı
günde yarattık ve bir yorgunluk da duymadık …” [74]
On birinci olarak, Kur’an’da göğün
yaratılışına pek çok yerde değinilirken Tevrat bu konuda pek çok şey
söylememektedir. Kur’an göğün bina edilmesinden, genişletilmesinden, gecesinin
karartılmasından, yükseltilmesinden, duman halinde oluşundan, çatlaksız
oluşundan vb. bahseder. Tevrat ise yeryüzünün yaratılışına odaklanır ki bu
büyük bir eksikliktir.
On ikinci olarak, Tanrı insanı yarattığı
zaman yerden çıkan sular yeryüzünü
kaplamış olmasına rağmen hiçbir kara bitkisi yoktu (Göğün ve yerin yaratılış
öyküsü: Rab Tanrı göğü ve yeri yarattığında, yeryüzünde yabanıl bir fidan, bir
ot bile bitmemişti. Çünkü Rab Tanrı henüz yeryüzüne yağmur göndermemişti). [75]
Metnin bundan sonraki kısmı “insanla birlikte Tanrı bir de bahçe yaratır” [76]
diyerek bu noktayı doğruluyor.
Görülüyor ki, yeryüzünde bitki örtüsü
insanla aynı zamanda ortaya çıkmaktadır. Oysa bu bilimsel açıdan yanlıştır.
Çünkü insan arza ayak bastığında, çok uzun zamanlardan beri yeryüzü bir bitki
örtüsünün taşıyıcısı idi. Bu Kur’an’la da çelişir çünkü Allah Bakara 29’da
yeryüzündeki her şeyin bizden önce yaratıldığına vurguluyor sonraki âyetteyse Adem’in
yaratılışından bahsediliyor.
Görülebileceği üzere Kur’an ve Tevrat
arasında pek çok fark vardır hem Tevrat bilim ile pek çok noktada
çelişmektedir. Tüm bu sebepler Kur’an’ın Tevrat’tan kopya olmadığı sonucunu doğurur.
Mitolojilerde Büyük Patlama?
Mitolojilerde göklerin ve yerin ayrıldığının
yazılma bilgisi doğrudur fakat Kur’an’daki anlatım çok daha kısadır, çelişki
barındırmamaktadır ve isabetli anlatılmıştır. Mitolojilerdeyse bu olay hakkında
pek çok hatalı detay verilmiştir ve bunlar pek çok çelişki barındırırlar.
Sümer efsanelerinde sudan çıkan şey
büyük bir dağdır. Yine
Sümer efsanesinde gök ile yer başta ayrıydı sonradan birleşti ve bu birleşmeden
hava doğdu ve bu hava gök ile yeri ayırdı. [77] Bunlar hatalıdır, evren başta
kocaman katı bir şey değildi ve ayrı şeyler değillerdi. Evren sıvı halinde bir
tekillikti. Bu tek bilim ile değil Kur’an ile de çelişmektedir çünkü Kur’an’da
hem ilk başta ayrı oldukları bilgisi yoktur hem de âyetlerden anladığımıza göre
evren ilk başta bir tekillikti yani tekillikten önce ayrı değildi.
Babil mitlerinde Tiamat tanrıçasının bedeni ikiye ayrılarak gök ve yer
yaratılmıştır. [78] Burada büyük bir hata vardır çünkü bu anlatıma göre Tiamat
sadece ikiye ayrılmıştır fakat büyük patlamaya göre gök cisimlerinin hepsi
birbirinden ayrılmıştır. Hem ikiye ayrıldığını söylemek yerin göklerle yaklaşık
aynı boyutta olduğunu söylemeye getirir. Şu an bu yazıyı yazarken bile bazı
atomlar bedenimden ayrılmaktadır. Fakat kimse benim ikiye ayrıldığımı söylemez.
Aynı şekilde evren benim bedenim olsa Dünya o atomdan daha küçüktür bu yüzden
Tiamat’ın ikiye ayrılmasından bahsedemeyiz.
İkiye bölme efsanesi Hintlerde [79-80],
Azteklerde [81] ve Okyanusyalılarda da vardır. [82] Açıkladığım gibi bu yanlış
bir anlatımdır.
Çin’e uzanırsak burada daha çok hata
vardır. Göklerin ve yerin her gün üç metre uzadığı söylenilmekte [83] ki bu
yanlıştır. Evren ışık hızından daha hızlı bir şekilde genişlemektedir hem de
burada yeryüzünün genişlemesi hızı evrenin ki ile eş tutulmuş. Bu tamamen
hatalıdır. Yeryüzü bir senede birkaç santimetre genişler evren içinse durum böyle
değildir. Ayrışmadan on sekiz bin yıl sonra göklerin atmış kilometre
büyüklüğünde olduğu söylenilir [83] ki bu da hatalıdır. Evren büyük patlamadan
bir salise sonra bile milyarlarca ışık yılı büyüklüğündeydi.
Evreni temsil eden P’an ku öldükten
sonra bu varlığın gözlerinin Güneş’e ve Ay’a dönüştüğü söylenilir. Saçlarıysa yıldızları
oluşturduğu ifade edilir. [83] Yani Güneş’in kökeni yıldızlarla eş tutulmak
yerine Ay ile eş tutuluyor. Bu bilimsel olarak yanlıştır. Ay Dünya’nın bir
uydusudur, Güneş’se bir yıldızdır.
Aslında tüm bu benzerlikler tüm bu
bölgelere Peygamberin geldiğine delildir. Birbirinden bağımsız farklı kavimler
aynı şeyi söylüyorsa bu bilgi doğrudur. Bunu reddedenler bilime de inanmasın.
Mesela Everest dağının en yüksek tepe olduğuna niye inanıyoruz genel olarak?
Çünkü birbirinden bağımsız insanlar bu bilgiyi aktarmaktadır, toplumun geneli
gidip Everest’in yüksekliğini ölçmemiştir.
Canlılar arasındaki benzer genlerin ortak atadan geldiği
çıkarımını yapan ve kesin emin olan insanlar (gayrimüslimler) neden
Sümerlerdeki bu benzerliklerin de aynı ortak kaynağın ürünü olduğunu düşünemiyorlar?
Felâk Suresi Ve Büyük Patlama
Daha önce söylediğim gibi ‘fetq’ kelimesi ‘f-l-k’ kökünden
gelir. Bu kökten gelen bir kelime bir sureye adını vermektedir. Bu sure Felâk
suresidir. Bu surenin 1. âyetinde şöyle buyruluyor: “De ki: Felâk'ın Rabbine
sığınırım.”
‘Felâk’ kelimesinin etimolojik açıdan pek çok manası
vardır. Ancak kelime ‘birdenbire çatlayıp, şiddetle patlamadan doğan’ demektir:
“Bir de falk maddesinde yarmak, yarılmak mânâsından başka bir sürat ve şaşmaya
değer bir güzellik ve bir baskı ve şiddet mânâsı da bulunur. Onun için hızından
insanları şaşırtacak derecede aşırı ve süratle koşmaya tefellük denilir …” [84]
Diğer bir tarife göre; ‘infilak ettirilmiş’ anlamına gelmektedir. Yani infilak
olayının sonucuna verilmiş bir kavramdır.
Âyet apaçık şekilde büyük patlamaya işaret ediyor.
‘Şiddetli, süratle, hızlı’ kelimesi de bu fikri daha çok desteklemektedir.
Evren çok hızlı bir şekilde genişlemiştir. Işık hızından kat kat daha hızlı bir
şekilde.
Mevdûdî de bu âyetlerin büyük patlamaya işaret ettiğini
söylemiştir: “Hasılı bütün varlıklar bir nevi inşikak ile yokluktan varlığa
geçerler. Hatta yeryüzü ve gökler büyük bir patlama sonucu meydana ayrı ayrı
gelmişlerdir: "...göklerle yer bitişikti, biz onları ayırdık." [Enbiyâ,
21/30] Yani ‘felâka’ bütün varlıklar için geçerli genel bir kavramdır.” [43]
Yine yokken ortaya koyma manasını nakletmiştir: “İşte bu
mânâlarla ilgili bulunan bu felk maddesinden felâk lâfzının lügatta isim olarak
geleceği üzere birçok mânâları beyân olunuyor: 1- Adem (yokluk)den yarılıp
çıkan halk, yani genelde bütün mahlûkat ve özellikle dağlardan pınarlar,
buluttan yağmurlar, yerden tohumdan bitkiler, sulb (döl)lerden nesiller,
rahimlerden evlatlar gibi bir asıldan ayrılıp çıkan yaratıklar, doğanlar, bu
mânâda felak mahluk ve meftur anlamdaşı gibi olarak iki mânâsıyla Samed'e
karşılık ve onunla mütezâyif olur. Yani Samed'in eksiksizliğine karşılık bu
eksikli ve ona muhtaç olur. İzafeti de bunu belirtir.” [84]
Yine âyetteki yarma şunları da içine alır: Evrenin ilk
enerjisi yarılarak temel 4 kuvveti oluşturmuştur. Şu an içinde yaşadığımız
evrenimizde hemen hemen her şeyin yarılarak çoğaldığını gözlemliyoruz. Canlı
organizmaların bölünmesi (mitoz bölünme, mayoz bölünme, bakterilerin bölünmesi
vb.), DNA’nın yarılıp ayrılması gibi örnekler yaratıcının yararak-ayırarak
yaratmasına örnek gösterilebilir.
Göklerin Çoğul Olup Yerin Tekil Zikredilme Sebebi
Vehbe Zuhaylî âyetlerde gök kelimesinin çoğul, yer
kelimesinin tekil kullanma sebebini şöyle açıklıyor: “Bilindiği gibi yer de
gökler gibi Yüce Allah'ın şu buyruğu gereği yedi tanedir: "Ve arzdan da
onlar gibisini ... (yarattı)" [Talâk, 65/12]. Sebep şudur: Sema fail ve
etkileyicidir. Arz ise semanın bu fiillerini kabul edici ve onlardan etkilenicidir.
Etkileyici birden çoktur ve bu sebeple dört mevsim ve diğer değişik haller
ortaya çıkar. Şayet sema tek bir tane olsaydı, etkiler arasında benzerlik
olurdu da âlemin maslahatına olan olaylar ve dengeler bozulur giderdi. Yer ise
etkiyi kabul edendir. Kabul için ise tek bir varlığın bulunması yeterlidir.” [40,
85]
Durum tam da böyledir. Mesela evren yok olsa Dünya var
olamaz fakat tam tersi mümkündür. Veya Dünya’nın evrendeki etkisi öyle küçüktür
ki yok denilebilir. Zikredilebilecek etki Ay’a etkisidir veya bazı
göktaşlarına, biraz da Güneş sistemimizdeki gezegenlere. Aslında bakıldığında
bile öbür gezegenleri Dünya değil, evrenin kumaşı etkiliyor. Hem de meteor yine
gök etki edici oluyor. Mesela meteorlar vasıtasıyla yeryüzüne su, demir gibi
maddeler inmiştir.
Yine Dünya Güneş’ten gelen ışınları kabul eder, bu durumda
da meful yeryüzüdür. Dünya Güneş’in etrafında, Güneş galaksinin, galaksi de
evrenin etrafında döner. Daha pek çok örnek var. Zaten yeryüzünün meful olduğunu
herkes kabul edecektir.
Evrenin Yükseltilmesi
Evrenin başlangıcı ile
alakalı başka âyetlere geçelim: Ra’d 2. "Allah, gökleri,
gördüğünüz şekilde, direksiz olarak yükseltendir."
Nâzi’ât
27-28. "Sizi yaratmak mı daha zor, göğü mü? Allah onu bina etti.
Kalınlığını yükseltti, ona belli bir düzen verdi."
Rahmân
7. "Gökyüzünü Allah yükseltti ve mizanı O koydu."
Gâsiye
18. "Göğün nasıl yükseltildiğine?"
‘Refea’
(رفع) kelimesinin mekanlar için kullanıldığında anlamının ‘yükseltmek’ olduğu açıkça ortadadır. Bakara 127 âyeti de bize çok ilginç bir ipucu sunar.
Bakara
127. "İbrahim, İsmail ile evin temellerini yükseltiyor: 'Rabbimiz, bizden
kabul et, şüphesiz sen İşitensin, Bilensin."
Hz.
İbrahim ve hz. İsmail bir bina inşa etmiştirler. Düz (2 boyutlu, en ve boy)
olan bir toprak yüzeyine (temele) taşları yığarak oluşturdukları duvarlar ile
3. boyut olan (yükseklik) kazandırmaktadırlar. 2 boyutlu düzleme yükseklik
kazandırarak küp şeklinde, 3 boyutlu bir yapı inşa etmişlerdir.
Bütün
bunlar birleştirildiğinde Allah’ın evreni-evrenleri bina ederken yükselttiği
diğer deyiş ile boyut kazandırdığı çok net anlaşılır. Gerçekten de
evrenin-evrenlerin oluşumu incelendiğinde büyük patlama ile 0 boyut halindeki
evren-evrenler yükseltilerek mekân boyutları olan 1. boyut, 2. boyut ve 3.
boyut oluşturulmuştur. 4. boyut olan zaman da oluşmuştur. Ayrıca süper sicim
teorisine göre 7 boyut daha oluşturulmuştur. Evrenimizde toplam 11 boyut
vardır. Göremediğimiz bu 7 boyut Planck uzunluğu mesafesinde kıvrılmıştır.
Paralel evrenlerin oluşmasına neden olmaktadır. Evrenimiz aynı mekânda, aynı
zamanda çok ama çok sayıda paralel evrene ev sahipliği yapmaktadır.
Sonuç
olarak; Nasıl İbrahim peygamber ve İsmail peygamber evi bina ederken duvarları
yükselterek 2 boyutlu zeminden, temelden 3 boyutlu bir ev inşa etti, Allah da
evreni bina ederken, evreni inşa ederken onu 0 boyuttan 11 boyuta
yükseltmiştir.
Nâzi’ât 28’deki Detay
Nâzi’ât 28 çok ilginç bir detay içerir.
Allah bu âyette göğün kalınlığını yükselttiğini söylüyor. Buradaki kalınlık
evrenin boyutlarını ifade eder çünkü bin dört yüz yıl önce boyut diye bir
kelime yoktu ve böyle bir kelime Kur’an’da hiç kullanılmamıştır. Kalınlık için
kullanılan kelime ‘semkeha’dır. Çoğu mealde bu kelimeye tavan anlamı
verilmiştir fakat Kur’an’da tavan kelimesi ‘s-f-k’ kökünden gelen kelimeler ile
ifade edilir fakat bu âyetteki ‘semkeha’ kelimesinin kökü ‘s-m-k’dır. İbn Mazur
Lisânü’l-Arab sözlüğünde bu kelimeye kalınlık anlamını vermiştir.
Kur’an’da boy için kullanılan kelimeler
‘ŧ-v-l’ kökünden gelir. Genişlik için
kullanılan kelimelerse ‘v-s-a’ kökünden gelir. Yükseklik için de ‘b-s-k’
kökünden gelenler kullanılır. Nâzi’ât 28’deyse tek bu âyette ‘s-m-k’ kökünden
bir kelime kullanılıyor. Buradaki kalınlığın ‘b-s-k’ kökünden gelenlerden farklı
olduğunu anlamamız zor değil çünkü aynı genişlikten, enden bahsedilseydi Allah
aynı kökten gelen kelimeleri kullanırdı. Tüm bunlar bizi şu sonuca ulaştırır:
Ayette bahsedilen kalınlık boyutlara işarettir.
Göklerin yükselmesinden sonra evrenin
bina edilişi ve genişlemesi gelmektedir: Zâriyât 47. “Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz
genişletmekteyiz.” [86]
Evrenin Kuvvetlerle Yaratılması
Genel meallerde “kuvvetler” tekil olarak
gelir fakat Arapçasına bakınca bu kelime çoğul şeklindedir. Arapçada çoğul
üçten başlayıp sonsuz sayıyı kapsar. İki şeyi ifade etmek için “tesniye”
kullanılır, yani basitçe bu ayetteki kuvvet sayısı üç ve sonsuz arasında bir
sayıda.
Evrenin İnşa Edilmesi
‘Beneynaha’ ‘inşa etmek’ demektir. Âyet
iyi incelendiğinde evrenin bir yapı gibi (ev) inşa edildiği, bina edildiği
anlaşılmaktadır. Bir şeyi bina etmek, inşa etmek olmayan bir şeyi olan bir şey
haline getirmekle gerçekleşir. Nasıl ki bir bina önce temeli atılır, daha sonra
demirleri ve betonu dökülür, daha sonra tuğlalar ile duvarları örülür yani
aşama aşama bina edilir, evren de bu şekilde aşamalı şekilde bina edilmiştir,
inşa edilmiştir.
Evrenimiz galaksi filamentlerinden
oluşmuştur. Bu filamentler bizim evrenimizin yapısının tuğlasını oluşturur.
Allah Bakara 22’de evrenin bir yapı (İngilizcede ‘a structure’ (and the sky a
structure,)) olduğunu söylüyor. İnternete ‘structure of the univers’ yazarak,
aratırsak, sonuç çok ilginç. Tam da dediğim galaksi filamentleryle karşılaşıyoruz.
Galaksi filamentlerine işaret edildiğine başka bir delil de Kâf 6’dır. Allah bu
âyette göğü bina ettiğini söyledikten sonra onun hiçbir çatlağa sahip
olmadığını söylüyor.
Evrenin sonu hakkındaki yazımda evrenin
galaksi filamentleri sayesinde çatlaksız olduğunu görmüştük. [57] Yani göğün
bina edilmesinin çatlaksız olma ile bir ilişkisi vardır bu da bize âyetlerin
galaksi filamentlerine işaret edildiğine bir delildir.
Evrenin Genişlemesi
Zâriyât 47 ile devam edersek, evrenin
genişlediği söyleniliyor. Bu âyet hakkındaki ihtilaflara başka bir yazımda
cevap vermiştim. [69] Edwin Hubble isimli bir astronom incelediği galaksilerin
renginin kırmızıya kaydığını görerek bunların bizden uzaklaştıklarını, hatta
hızlanarak uzaklaştıklarını tespit etmiştir. Bu bulgu sayesinde evrenin
genişlediği bilgisi ortaya konmuştur. Kur’an’da bu keşif ile uyuşmaktadır.
Evrenin genişlediğine işaret edecek
başka âyetlerde göğün yükseltildiği hakkındaki âyetlerdir. Büyük patlama bir
genişleme olduğuna göre bu patlamadan sonra evren sürekli genişlemiş yani her
yöne yükseltilmiştir. Beydâvî bu görüşü nakleder: “… yukarıya doğru giden
kalınlığını yüksek yaptı demektir …” [87]
Evren Eskiden mi Genişliyordu?
İddia: Allah göğü yükselttim derken
geçmişte yükselttiğini söylüyor.
Cevap: Bunu farklı âyetlere bakarak
çözelim. Allah Ra’d suresinin 3. âyetinde dağları, bitkileri ve ırmakları var
ettiğini söylüyor. Burada gelen fiil geçmiş zaman olarak kullanılmıştır. Peki
iddia sahibine soruyorum: Artık ırmakların ve bitkilerin oluşum süreci sona mı
erdi?
Evren 2 kere genişlemiştir. Daha doğrusu
ilk başta enflasyon olmuştur. Sonra normal genişlemiştir. Buna göre Allah’ın
yükselttim demesini enflasyona işaret olarak alabiliriz. Kozmik enflasyon, büyük patlama paradigmasına uyan
kozmolojik bir modeldir ve bu sırada gözlemlenebilir evreni içeren evrenin bir
bölgesi, oldukça büyümesine izin verecek çok şiddetli bir genişleme aşamasıdır.
Enflasyon çok az bir süre sürmüştür ama genişleme hızı şu ankinden çok daha
yüksekti. [88] Allah’ta yükselme fiilini kullanarak enflasyonu özel bir
genişleme olduğunu belirtmek için kullanmış olabilir.
Şöyle de diyebiliriz: Allah için olan biten her şey aynı anda
gerçekleşmektedir. Bu aynı zamanda kıyamet günündeki birçok olayın, bizim bakış
açımızdan çok ileride, Kur'an-ı Kerim'de geçmiş zamanda neden atıfta
bulunduğuna dair felsefedir. Bu âyette de bu felsefeden söz konusu olabilir.
Allah bu olayı kıyamet gününden önceki zaman olarak ifade edebilir. Yani
dediğime göre durum şöyle olur: Allah bu âyette ‘yükseliyor’ deseydi kıyamet
günü evren hala yükseliyor olacaktı.
Görünmeyen Direklerle Göklerin Yükseltilmesi
Ra’d 2’ye geri dönersek Allah bu âyette
göklerin direksiz olarak yükseltildiğini söylüyor. Peygamber zamanında göğün
direkler ile yükseltildiğine inanılıyordu. Bu direkler de ‘dağlardı’ hatta bu
âyetten sonra bile bazı erken müfessirler (İbn Abbâs, İkrime ve Mücâhid) âyetin
Kâf dağından bahsettiğini söylemişlerdir. [89]
Âyette geçen ‘direk’ kelimesinin temel
anlamı ‘dayanak’ veya ‘destek’tir yani ‘bir şeyi ayakta tutmaya destekleyen şeydir’.
[90]
Peki bu destek gerçekte ne olabilir? Bu destekler
göremediğimiz, algılayamadığımız, tespit edemediğimiz karanlık enerji
olmalıdır. Allah evreni karanlık enerjiyle yükseltmiştir (genişletmiştir).
Karanlık enerji olmasaydı evren kendi üzerine kapanırdı (çökerdi) ve şu anki
evren hiç oluşmazdı.
Göklerdeki Mizan
Rahmân 7’ye baktığımızda Allah’ın evrene
mizanı koyduğu söyleniliyor. Bu yerleştirilen-kurulan denge ne olabilir?
Evrenimiz büyük patlama ile ilk oluştuğu anlarda eşit miktarda madde parçacığı
ve anti madde parçacığı üretmişti. Tam olarak birbirine eşit miktarda
Zâriyât 49. “Öğüt almanız için de her
şeyi çiftler halinde yarattık.”
Bu âyet süper-sicim teorisi kapsamında
süper-simetriye [91] işaret olmakla birlikte, madde ve anti-madde
parçacıklarının her zaman çiftler halinde yaratılmasına da bir işaret vardır.
Şimdi tekrar konumuza dönelim;
Anti-madde parçacıkları ile madde parçacıkları birbirleri ile temas ederlerse
birbirlerini yok ederler ve saf enerji ortaya çıkar. Evrenin yaratılışının ilk
saniyelerinde çiftler olarak ve eşit miktarda üretilen madde ve anti-madde
parçacıkları birbiri ile temas ediyor ve birbirlerini yok ederek
('annihilation') saf enerjiye dönüşüyorlardı.
Bu durumda beklenen şey evrenin
başlangıcında tüm maddenin ve anti-maddenin yok olmasıdır. İşte tam bu noktada
Allah’ın koyduğu mizanı (dengeyi) göreceğiz.
Baryogenez ('baryogenesis') olarak
bilinen bir süreçte madde parçacıklarının milyarda 1 tanesi yok olamadan
kalabildi. Milyarda 1 olacak şekilde madde parçacıkları anti-madde
parçacıklarına üstün gelmişlerdir. Bu milyarda 1 oranındaki madde yönündeki
fazlalığın evrenin kumaşında oluşan değişikliklerin neden olduğu
düşünülmektedir. [92]
İşte Allah’ın koyduğu, maddeye
karşı anti-madde oranı olan milyarda 1 dengesi evrendeki tüm maddeyi
oluşturmuş ve müthiş bir denge ile evrendeki her şeyin yaratılmasına sebep
olmuştur. Âyetteki bu mizan, bu denge madde anti-madde dönüşme dengesi olan
'milyarda 1' dengesi olmalıdır.
Evrenimiz içinde her şey ama her şey
zaten bir denge içindedir. Bunu biliyoruz. Ancak âyette evrenin
yükseltilmesine (boyut kazandırma) vurgu yapıldıktan hemen sonra
mizana dikkat çekildiği için Allah'ın bu koymuş olduğu dengenin evrenin ilk
saniyelerinde var olması ve tüm evrenin var oluşuna etki etmesi gereklidir.
İzotropik Evren
Bu mizan evrenin izotropik olmasına da
işaret edebilir. Evrenin izotropik olması, baktığımız her doğrultuda, evrenin
aynı olduğunu söyler. Evrenin farklı göründüğü, özel bir doğrultu yoktur. Hangi
doğrultuda bakarsak bakalım, aynı türden yapılar ve benzer sayıda gökadaya
rastlarız. Aynı zamanda genişlemeyi ifade eden Hubble sabiti de her doğrultuda
aynıdır. Yani evrenin herhangi bir yönüne baktığımızda, aynı oranda genişleme
görürüz. [93-95]
Bu dengeyi ‘yükseltme’ ile
ilişkilendirdiğimizde şu sonuç çıkıyor: Evren dengeli (izotropik) bir şekilde
yükseltilmiştir (genişletilmiştir). Bu da tam da bilim ile uyuşmaktadır. Râzî
bu konuya şöyle değinir: “Sonra bu, semanın yuvarlak olduğuna da delalet eder.
Zira o, şayet yuvarlak olmasaydı, onun bazı tarafları düz, bunları açık (köşe
şeklinde), bazı tarafları da çizgi halinde olur, böylece de onun bir kısmı bize
daha yakın olurken, diğer bazı kısımları da daha uzak olur; böylece de, gerçek
bir tesviye ve düzeltme meydana gelmemiş olurdu.” [96]
Önce Gökler mi Yoksa Yer mi Yaratıldı?
İddia: Fussilet
9-12. “De ki: 'Siz yeryüzünü iki günde yaratanı inkâr ediyor ve O'na ortaklar
mı koşuyorsunuz? İşte alemlerin Rabbi O'dur. O, yeryüzüne sabit dağlar
yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için
fark gözetmeden gıdalar takdir etti. Sonra (summe) duman halinde olan göğe
yöneldi, ona ve yere: 'İsteyerek veya istemeyerek gelin' dedi. Onlar:
'İsteyerek geldik' dediler. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak tamamladı
ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık,
bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir.”
Bu âyetlere göre uzay Dünya’dan önce
yaratılmıştır.
Cevap: İlk olarak, Allah bu âyette göğü
iki günde yarattım demiyor. İki günde göğün işini bitirdim (fekadâhunne) diyor.
[97] Buradan şunu anlayabiliriz: Evren zaten yedi göktü Allah sadece bunların iki günde işini
bitirdi. Aslında buradan şu sonuç çıkar: Önce evren yaratılmıştır sonra Dünya
sonra da evrenin işi bitmiştir. Yani iddia asılsızdır.
Sonra (Summe) Edatının Anlamı
İkinci
olarak, çoğu mealde ‘summe’
kelimesi ‘sonra’ olarak
çevrilmektedir fakat bu âyette
bu kelimenin anlamı bu değildir. Örneğin Yûnus 46’da "onların dönüşü
sadece bizedir, sonra/aynı zamanda Allah onların yaptıklarına karşı devamlı
şahittir" denilir.
Buradaki ‘sonra/aynı zamanda’ kısmında
‘summe’ kelimesine ‘sonra’ anlamı verilirse sanki "Allah önceden onların
eylemlerini şahit değildi" gibi bir anlam çıkmaktadır. Dolayısıyla bu âyette
‘sonra’ anlamında kullanılmamıştır.
Bir başka örnek de En’âm 11’dir:
"Yeryüzünde gezin aynı zamanda yalanlayan kimselerin sonucunun nasıl
olduğuna bakın."
Âyetin bu kısmında ‘aynı zamanda’ manası
verilen kelime ‘summe’ kelimesidir. Bu âyet “önce gezin ondan sonra bakın” anlamında değil “gezin ve aynı zamanda yalanlayan kimselerin sonucunun
nasıl olduğuna bakın” anlamındadır.
Yine Beled 17’den örnek verebiliriz: “O
sarp yol nedir, bilir misin? Köle âzat etmektir. Veya bir kıtlık gününde
yakını olan bir yetimi yahut aç açık
bir yoksulu doyurmaktır. Sonra iman
edip birbirlerine sabrı tavsiye
edenlerden ve acımayı öğütleyenlerden
olmaktır.” [98]
Beydâvî bu konuda şöyle buyuruyor:
“Sümme edâtı ise belki de iki yaratmanın arasındaki farkı göstermek ve göğün
yaratılışım yerin yaratılışına üstün kılmak içindir. Meselâ: "Sonra îman
edenlerden oldu” [Beled, 90/17.] kavli gibi.” [99]
Âyetlere baktığımızda sarp yolunun ne
olduğu soruluyor cevaptaysa iman etmekten bahsediliyor. Buradaki ‘sonra’
kelimesinin üstünlüğü ifade ettiği açıktır.
Başka bir örnek de Kalem 23’tür: “Kaba
ve haşin, bütün bunların ötesinde soysuza da uyma!”
Burada ‘summe’ edatının üstünlüğü ifade
etmek için geldiği bellidir. [100]
‘Summe’ kelimesinin bu anlamda olduğunu
söyleyen pek çok müfessir vardır: "Sonra göğe yönelip (İstiva edip)
..." buyruğunda yer alan "sonra" tabiri arada geçen zaman
fasılasını ifade etmek için değil, iki yaratma arasındaki farklılığı ve
göklerin yaratılışının yerin yaratılışına üstünlüğünü açıklamak içindir. İlk
atıf (bağlaç) "fe" harfi ile yapılmış iken, daha sonrakileri
"sümme (sonra)" ile atfedilmişlerdir. Çünkü birinci yaratma fasılasız
olarak ölümün akabinde gelmiştir. Ölüm ise hayat denilen bir süre geçtikten
sonra ve ikinci hayattan sonra gelir.” [101]
Yine Beydâvî, Râzî, Ali Küçük, İbn Arabi
gibi pek çok alim bu fikri savunmuştur. [102]
Görüldüğü gibi Fussilet 11’deki ‘summe’
yaratılış sırası için değil ama evrenin yaratılışını Dünya’nınkine üstün tutmak
için kullanılıyor. Ki bilimsel olarak evrenin yaratılışı daha üstündür.
Üçüncü olarak, bu âyette kullanılan
‘sonra’ edatının bu anlamda olduğunun başka bir delili de Nâzi’ât suresinin şu âyetleridir:
" Sizi yaratmak
mı daha güçtür yoksa göğü mü? Onu (Allah) bina etti. Kalınlığını yükseltti, ona
belli bir düzen verdi. Gecesini kararttı, aydınlığını çıkardı. İşte bundan
sonra arzı yayıp döşedi. Yerden suyunu ve bitkisini çıkardı. Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi. Hepsi sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için."
[103]
30. âyette ‘sonra’ için kullanılan
kelime ‘beade’dir. Bu kelime Kur’an’da her zaman bir sıralama için
kullanılmıştır. Yani buna göre göğün bina edilişi (düzenlenişi) Dünya’nın
yaratılışından kesinlikle öncedir. Bu da bize Fussilet suresinde göğün sonra
yaratılmadığını gösterir.
İddia: Nâzi’ât 30’da yerin yaratılışı
değil onun döşenmesinden bahsediliyor.
Cevap: İlk olarak, Râzî’nin dediği gibi:
“… yerin döşenmesi, yerin yaratılmasından ayrılmayan bir hususdur.” [104]
Yani buradaki döşeme yaratılmayı da
kapsar. Nitekim Dünya’nın şekli hakkındaki yazımda bu âyetteki döşemenin
oluşacak Dünya’ya ait uzaydaki dağınık kaya parçalarının toplanmasına işaret
olduğunu belirtmiştim. [105] Bu toplama Dünya’nın bir yaratılışıdır.
İkinci olarak, Nâzi’ât 32’de Allah
dağların yaratılışını da zikretmektedir. Bunların hepsi göğün yaratılışı ve
düzenlenmesinden sonradır. Fussilet 10’a baktığımızda dağların yaratılışı
gökten önce zikredilmektedir. Yani anlaşılacağı üzere Fussilet suresindeki
yaratılış, bir sıralamayı temsil etmiyor eğer temsil etseydi âyetler arası
çelişki olurdu.
Yine bu konu ile alakalı başka bir detay
da Bakara 29’da da Allah göğü Dünya’dan ‘summe’ düzenledi diyor. Eğer ‘summe’
edatı bir zaman sıralanışı ifade etse Allah niye her iki âyette de ‘summe’
kullanırken göğün önce yaratıldığını söyleyen âyette ‘bedea’ edatını
kullanıyor? Bu çok ince bir işaret değildir de nedir?
Hem yine bu âyette yeryüzündeki her
şeyin gökten önce yaratıldığı söyleniliyor. Ama Nâzi’ât suresine baktığımızda
durumun böyle olmadığını görüyoruz çünkü bu sureye göre hayvanların, bitkilerin
yaratılışı daha sonradır yani Bakara 29’da da ‘summe’ edatı üstünlüğü ifade
etmek için kullanılmıştır.
Bir şiirde şöyle söylenmekte: “Galip
gelenlere, dahası (summe) babasına galip gelenlere, dahası (summe) daha önce
büyük babalarına galip gelenlere söyle.” [106]
Eğer şiirdeki ‘summe’ kelimesini sonra
olarak alırsak bu saçma olur. Nasıl oğul babadan önce doğmuş olabilir veya baba
büyük babadan önce? Bu imkansızdır buna göre âyetteki ‘summe’ bir ‘de-dahası’
anlamına gelir. Hem şiirde ‘önce’ deniliyor bir de ‘summe’ deniliyor bu da
birbirine zıt iki şeydir. Bu deliller ‘summe’ kelimesinin her zaman bir
yaratılış sırasını ifade etmediğini gösterir.
Eski Tefsirlere Göre Önce Gökler mi Yoksa Yer mi Yaratıldı?
Eski tefsirlere baktığımızda pek çoğu
göğün yaratılışını Dünya’dan önce olduğunu söylemektedir. Mesela Kurtûbî şöyle
buyuruyor: "Sonra göğe yönelip de ..." Âyetinde ‘sonra’ kelimesi
haber verilen şeyin sıralaması dolayısıyla gelmiştir. Yoksa bizzat işin yapılış
sırasını anlatmak için değildir. Nâzi’ât sûresinde de yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa gök mü; onu bina
etmiştir …" [Nâzi’ât, 79/27.] âyetinde önce semanın yaratılışını söz
konusu etti, daha sonra da yer hakkında şöyle buyurdu: "Bundan sonra da
yeri yayıp döşedi." [en-Nâziât, 79/30.] Bu âyetlere göre de gök sanki
yerden önce yaratılmış gibidir. Yüce Allah bir başka yerde de şöyle
buyurmaktadır: "Hamd gökleri ve yeri yaratan ... Allah'ındır."
[En'âm, 6/1.] Katâde'nin görüşünce önce sema yaratılmıştır. Yüce Allah'ın
izniyle Katâde'nin görüşünün doğruluğu açıkça ortadadır. Bu görüşe göre yüce
Allah, önce semanın dumanını, sonra da yeri halketti, sonra da göğe (henüz
duman halindeyken) yöneldi ve orayı düzenledi. Bundan sonra da yeri genişletip
yaydı. Dumanın yerden önce yaratılmış olduğunu gösteren hususlardan birisi de
es-Süddi'nin Ebû Mâlik ve Ebû Salih'ten, onun İbn Abbâs'tan, ayrıca Murre
el-Hemdani'nin İbn Mes’ûd'dan ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın
bir grup ashabından, yüce Allah'ın: "Yerde ne varsa hepsini sizin için
yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip de onları yedi gök halinde düzenledi"
âyeti ile ilgili açıklamalarını aktararak dedi ki: Şanı yüce Allah'ın Arşı su
üstünde idi. Sudan önce hiçbir şey yaratmadı. Sudan önce hiçbir şey yaratmadı. Allah
yaratıkları yaratmayı murad edince sudan bir duman çıkarttı ve bu duman suyun
üstünde yükseldi (sema). O bakımdan ona "semâ" ismini verdi …” [107]
Görüldüğü gibi Kurtûbî hem göğün önce
yaratıldığını söylüyor hem de bunun böyle olduğuna pek çok delil sunuyor. Göğün
önce yaratıldığını yine Beydâvî, Mukâtil, İsmail Hakkı, Şeyh Nîsâbûrî gibi
alimler savunmuştur. [108]
Bir âyet hariç [109] Allah Kur’an’da
‘gökler ve yer’ ifadesini kullanır. Göklerin yerden önce zikredilmesi de
göklerin yerden önce yaratıldığına delildir. Bu âyette niye göklerin önce
zikredilmediği sorulursa bende bunun âyetteki ‘yüksek-yüce’ ifadesi yüzünden
olduğunu söylerim. Gökler ve yer diyen tüm âyetlere baktığımızda hiçbir yerde
göklerin bir özelliği bu şekilde söylenilmiyor. Bu yüzden Allah böyle yapmış
olabilir.
Yer Niye Önce Zikredilmiştir?
Yerin niye önce zikredildiği konusunda
da şöyle diyebiliriz: Biz yeryüzünde yaşıyoruz. Yeryüzüne ait bilgileri daha
kolay bilebiliriz. Gökyüzü ise bizim araştırmamız için daha da uzak olur.
Malumdan meçhule gitme ilmin temel ilkesidir.
İkinci olarak, bu sûre rahman ve rahim
adları ile başladı, hem de Allah kelimesi geçmeden. Çünkü Allah özel addır.
Karşı taraflar bilmeyebilirler. Rahman yaşatan demektir. Rahim de çalıştıran
demektir. Yeryüzünde yaşıyoruz. Rahman ve rahim içinde rahmetteyiz. Emrimize
verilen gök değil yerdir. Biz onu kullanıyoruz. Onun için önce yeri anlattı.
Üçüncü olarak, bir ev yapmaya
başladığımız zaman önce orada yaşayacak insanların ihtiyaçlarını tasarlanmalı.
Oturma odası, yatak odası, mutfak, tuvalet gibi yerler tasarlanmalıdır. Sonra
arsası aranmalı, ona göre katlar yapılmalı, onu yerleştirmeliyiz. Allah da önce
insanı, meleği, cini ve ruhu takdir etti, planladı. Sonra bunlara mesken olsun
diye arzı seçti. Planlamada önce yer vardır. Sema yer için vardır. İnşaatta ise
önce sema inşa edilmiş, sonra arz inşa edilmiş, en sonunda insan yaratılmıştır.
Burada hukuktan bahsedilmekte yani planlamadan bahsedilmektedir. Burada arz
semadan öncedir. Rahman sûresinde de “Rahman Kur’an’ı öğretti” diyor, sonra
“insanı yarattı” diyor. Çünkü Kur’an insanın var edilmesinin planıdır.
Dördüncü olarak, arzın yaratılması
semanın da yaratılmasını içerir. Çünkü sema olmasa arz olmaz. Ama arz olmadan
da sema olabildiği için arzı anlatmaya başlamıştır. Çünkü onu anlatırken zaten
sema da anlatılmaktadır.
Evrenin Duman Hali
Fussilet 12 bilim ile uyuşmaktadır.
Evren gerçekten milyar yıl önce duman halindeydi: “Büyük patlamadan yaklaşık
300.000 yıl sonra, evren, ışığın kaçamadığı duman dolu bir oda gibiydi. Evren 1
milyar yaşındayken, duman (aslında ışık yakalayan bir hidrojen gazı) neredeyse
tamamen temizlenmiş ve yıldızlar ve galaksilerin görünür olmasına izin
vermişti. Ama tam olarak pustan kesilen şey astrofizikteki büyük sorulardan
biri oldu. Şimdi, Hubble Uzay Teleskobu tarafından çekilen görüntüleri analiz
ederek, araştırmacılar en iyi tahminlerini doğrulamaya yaklaştılar: Duman, en
eski galaksilerden gelen ultraviyole radyasyonun bir yangını ile temizlendi.” [110]
Kozmik Toz
Evrenin duman halinden sonra yıldızlar,
galaksiler oluşmaya başlamıştır. Bilim adamları da kozmik tozdan bahseder ki
aslında makalelerin belirttiğine göre bu parçacıklar duman parçacıklarıdır [111-112]
tıpkı Kur’an söylediği gibi. Râzî’nin yaptığı açıklamalara göre duhân/duman
kelimesi “ışıksız ve birbirine bitişmemiş parçalar” demektir. [113] Râzî’nin bu
belirtisi Enbiyâ 30’a bir işarettir. Evrenin duman hali büyük patlamadan sonra
olmuştur.
Evrenin Karanlık Çağı
Yine Râzî Allah’ın gökleri, yıldızları,
güneşi ve ayı yaratmak istediği zaman parçaların karanlıkta olduğunu
belirtiyor. Bundan dolayı onları duhân/duman olarak isimlendirilmesi uygun
olduğunu söylüyor, daha sonra Allah onların ışık ve aydınlık sıfatlarını yarattığını
belirtiyor. [114]
Aynı şeyi İbn Âşûr zikretmektedir. [115]
Râzî’nin belirttiği bu incelikler
bilimsel olarak ispatlanmıştır. Evren, duman halindeyken, karanlık dönemini
(dark age) geçirmekteydi yani tüm gökler karanlık içindeydi. [116]
Ebussuûd ‘duman’ kelimesini karanlık bir
durum olarak anlamış, göğün maddesini veya onu oluşturan çok küçük parçaların
karışıklığını ve bilinmezliğini ifade etmek için kullanıldığını ifade etmiştir.
[117] Yani buradaki
‘duman’ ile kâinatın yaratılmasından önce bir bulut şeklinde olması ve tüm
maddeler ve nesnelerin muğlak ve meçhul şeklinde olması hali kastedilmiştir.
Çağımızda bilim adamları bunu ‘nebula’ olarak adlandırmaktadırlar. Yani
kâinatın yaratılmasında kullanılan madde bir ‘nebula’ gibi dağınıktı. [118]
İsteyerek Veya İstemeyerek Gelin
Evrenin duman halinden sonra Allah göğe
ve yere ‘isteyerek veya istemeyerek gelin’ demektedir. Bu ifade göğün ve yerin
şu anki haline gelmelerini ifade etmektedir. Buradan da şunu anlayabiliriz:
Gökler ve yer ikisi de duman halindeydi [119] Allah bunların şu anki forma
gelmesini diledi böylece yer bir kaya parçası oldu duman olan gökte ise
yıldızlar oluştu ki bunu sonraki âyette görüyoruz.
“O halde bunların ikisi de aynı anda o
“duman” halindeki varlıktan yaratılmışlardır. O zaman bu duman olması hali,
göklerin ve yerin vücuda gelmesinden önceki haldir.” [120]
Bakara 29’daki Sonralık
Şunu da eklemek isterim: Bakara 29’da
şöyle buyrulur: “Yerde ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip
onları yedi gök hâlinde düzenleyen O’dur. O herşeyi hakkıyla bilir.”
Bu âyetteki ‘summe’ edatını tıpkı
Fussilet suresindeki gibi anlayabiliriz ama bu âyette şöyle bir şey var: Âyette
yer düzenlendi veya yaratıldı denilmiyor, yerdeki şeylerin yaratılışından
bahsediyor yani maddeden bahsediyor. Allah büyük patlama ile yeryüzündeki her
şeyi yaratmıştır bundan sonra da göğü düzenlemiştir.
Göğün Gecesinin Karartılması
Allah bu olaydan sonra göğün gecesinin
karartıldığını ve ondan aydınlığını çıkarttığını söylüyor. [121] Âyette
bahsedilen gece karanlık maddeye işaret edebilir. Göğün gündüzü bizim
bildiğimiz madde olup, gece de karanlık madde olabilir çünkü âyette yerin
gecesinden değil, göğün gecesinden bahsediliyor.
Peki göğün gecesi nasıl karartılmıştır?
Muhtemelen bu karanlık foton sayesinde olmuştur.
Karanlığın Parçacığı
Karanlık foton nedir? Karanlık foton
karanlık maddeyi görünmez yapan foton olduğu düşünülüyor. Yani onu
kararlaştıran foton olduğu düşünülüyor. [122-124] Şu âyetlere bakarak
açıklamamıza devam edelim: İsrâ 12. “Oysa Biz geceyi ve gündüzü iki delil
yaptık; sonra gecenin delilini silip gündüzün delilini gösterici yaptık ki,
Rabbinizden lütuf ve ihsan isteğinde bulunasınız; bir de yılların sayısını ve
hesabını bilesiniz. Artık her şeyi ayrıntılı olarak anlattık.”
Yâsîn 37. “Gece de onlar için bir
delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde
kalmışlardır.”
Âyetlerden anladığımıza göre, ışığın
parçacığı yani foton gelirse karanlığın parçacığı siliniyor yani fotonun ele
geçirdiği bölgeyi terk ediyor ya da özelliğini kaybediyor. Işığın fotonu
çekilince de karanlık foton tekrar o bölgeye gelip karartıyor. Ya da o bölgeden
gitmemişti ama özelliği silinmiş kaybolmuştu, ışığın fotonu çekilince tekrar özelliklerini
sergileyip karanlığı oluşturmaya devam ediyor. Buradan karanlığın ışık yokluğu
değil de bir varlıkta olduğunu anlıyoruz.
Yine Yûnus 27’de gece karanlığının bir parçasından
bahsediliyor bu da yukardaki fikri sağlamlaştırmaktadır: “Yüzleri geceden daha
kara bir parçayla örtülmüş gibidir.”
Evrenin Karanlık Çağı
29. âyetin ikinci tevili şöyle olabilir:
Büyük patlamadan sonra evren karanlık bir haldeydi. Evrenin genişlemesi ve
soğuması devam ederken atom altı parçacıklar olan protonlar, nötronlar,
elektronlar ve fotonlar oluştu. Fakat evren hala saydam değildi. Fotonlar serbest
olarak hareket edemiyorlardı. Bu süreç yaklaşık 380 bin yıl sürdü. 380 bin yıl
boyunca karanlık olan evren ilk kez aydınlanacaktı. Elektronların proton ve
nötron yörüngesine girmesi ile ilk kez hidrojen atomu oluştu ve bu birleşmeden
fotonlar serbest kaldı ve evren ilk kez aydınlanmış oldu (1. aydınlık dönem).
Bu dönem kısa sürdü.
İlk aydınlanmadan sonra evren tekrar bir
karanlık döneme girmiştir (dark age). İşte âyetin bahsettiği de bu olabilir.
Evren bu aydınlanmadan sonra karartılmıştır. İlk yıldızların ve galaksilerin
oluşumu ise bu karanlık çağın sona ermesiyle başlıyor [125] yani yıldızların
oluşumu ile Allah bu karanlıktan aydınlığı çıkartıyor. Bu bilgiler Kur’an âyeti
ile birebir uyumdadır.
Genişleme Yüzünden Karartılma
Bir diğer yorum da şöyle: Evrenin yaratılışından sonra, aradan geçen milyarlarca
yıl boyunca, evrenin genişlemeye devam ettiği, sıcaklık değerinin gittikçe
düştüğü ve ısıma enerjisi de giderek azalmaya başladığı belirtilmektedir. Bunun
sonucunda, geceleri de yavaş yavaş kararak, önceleri alacakaranlık daha sonra
da zifiri karanlık bir hale geldiği belirtilmektedir. [126]
Evrenin ilk yaratılışında yaydığı radyasyonun (ışımanın)
temsil ettiği sıcaklığın -270 dereceyi gösterdiği belirtilmektedir. Evren
önceleri milyarlarca derecelik bir enerjiye sahip
iken genişlemeyle birlikte soğuduğu ve bugünkü haline geldiği belirtilmektedir.
[126]
Şu anda tüm uzay -270 soğuk ve canlı yaşamı için en
elverişli bir ışımanın etkisine girmiş bulunmaktadır. Bundan sonradır ki Dünya denilen
ufacık, son derce hassas değerlerle korunan bir gezegen üzerinde insan
yaratılmıştır. Geceleri gökyüzünün kapkaranlık görülmesinin asıl nedeni,
Güneş’in batmasından değil, arka alan radyasyonun şimdiki değerinin düşük
olmasından kaynaklanmaktadır. [126] Bilimsel olarak gökyüzünün karanlık hale gelmesi bu
şekilde açıklanmaktadır.
Dünya’nın Oluşumu
Bu âyetten sonra Allah yeryüzünün
döşenmesinden bahsediyor ki bunu başka bir yazımda açıklamıştım. [105]
Dünya'nın kendi etrafında ve Güneş etrafında dönerken yörüngesindeki küçük
parçacıkları toplaması süpürmesi ve bu şekilde bir toz tanesinden dev bir Dünya
haline gelmesi anlatılmıştır ayette. (‘Protoplanetary disc’) deki parçaları
yuttukça Dünya büyümüş ve dolayısı ile yüzey alanı genişlemiştir.
Suyun Yer Altından Çıkması
30. âyetten sonra 31. âyet gelmektedir
ki bu âyette suyun yeryüzünün altından çıktığı söyleniliyor. Bu Dünya’nın
soğuma aşamasında suyun kendisinin içinden çıkmasına işaret ediyor olabilir. [127]
Konuyla ilgili BBC dergisinden küçük bir
bölüm bırakalım: “Her türlü yaşamın kaynağı olan su, 4,5 milyar yıl önce Dünya
oluştuktan yüz milyonlarca yıl sonra yabancı bir madde olarak, donmuş parçalar
halinde uzaydan geldi dünyaya. O sırada gezegenimiz yanardağların sürekli
patladığı kupkuru bir yerdi … Dünya yüzeyindeki suyun hemen hemen tamamı onu
oluşturan kaya ve buz parçalarından gelmişti. Fakat atmosfer henüz oluşmadığı
için bu su molekülleri kaynayıp uzaya uçuyordu. Fakat bu arada yaşanan jeolojik
olaylar sonucu gezegenin içinden yüzeye doğru su çıkmaya devam ediyordu. Demir
gibi ağır elementler gezegenin merkezine doğru akıyor, bugün bildiğimiz haliyle
Dünya’nın dış kabuğu, manto ve çekirdeği şekil alıyordu. Manto soğudukça su ve
diğer uçucu maddeler yüzeye doğru çıkıyor, ısınan su buharı ise yanardağ
ağızlarından dışarı çıkıyordu … Böylece 500 milyon yıl önce Dünya’nın atmosferi
ve ısısı istikrarlı bir hal aldı ve dışarı sızan su buharı soğuyup yoğunlaştı.
Bunun sonucunda yağmur yağmaya başladı. Hem de binlerce yıl boyunca. Artık
Dünya’nın yüzeyinde bir miktar su birikmişti.” [128]
Okunulabileceği üzere su meteor
vasıtasıyla Dünya’ya ulaştıktan sonra Dünya’nın derinliğine inip sonradan geri
yüzeye çıkıyor tıpkı âyetin söylediği gibi. 2016 da yapılan bir araştırmaya
göre yeryüzünün bin kilometre dibinde büyük bir okyanus olduğu söylenmiştir. [129-130]
Bu duruma göre su yeryüzünün altından çıkmış olması gayet doğru bir ifadedir.
Bitkilerin Hayvanlardan Ve İnsanlardan Önce Yaratılması
33. âyette Allah 30 âyette bahsedilen
bitkilerin hayvanlar ve insanlar için yaratıldığını söylüyor buna göre
hayvanlar ve insanlar bitkilerden sonra var olmuş olması gerek. Âyette
kullanılan ‘en'aāmikum” kelimesi
‘n-a-m’ kökünden gelir. Bu kelime koyunları, develeri, inekleri ve keçileri
ifade etmek için kullanılmıştır: “Bil ki en'âm şu sekiz çift hayvana denilir.
Bunlar da koyun, deve, keçi ve sığırdır.” [131]
Bitkilerin önce yaratıldığını söyleyen
başka âyetler de Âbese suresinde geçmektedir. Bunlar şöyledir: “Biz bolca su
indirdik. Sonra toprağı uygun şekilde yardık. Oradan ekinler bitirdik. Üzüm
bağları, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları, gür ağaçlı bahçeler, meyveler ve çayırlar;
sizin ve hayvanlarınızın
yararlanması için.” [132]
Görüldüğü üzere bu bitkiler az önce
saydığım dört çeşit hayvandan önce var olmuş olması gerekmektedir. Peki
evrimsel sürece göre bu doğru mudur? İlk başta bilinmelidir ki ilk kara
bitkileri ilk kara hayvanlarından milyonlarca yıl önce var olmuştur. Yani ilk
kara bitkileri 480 milyon yıl önce [133-134] var olmuşken ilk kara hayvanı 400
milyon yıl önce [135-136] var olmuştur. Âyette bahsedilen hayvanlar kara
hayvanları olduğuna göre âyet haklıdır. Şimdi zeytin gibi bitki çeşitlerinin
söylediğimiz hayvanlardan önce mi var oldu buna bakalım.
İnekler ‘Bovinae’ familyasına girer [137]
ki bu familyanın en eski atası 10 milyon yıl önce var olmuştur. [138] Yani
inekler çok daha gençtir. Develer (dromedary) ise yaklaşık 1 milyon yıl var
olmuştur. [139] Koyunlar ve keçilerde çok gençtir, 1 milyon yaşında bile
değillerdir. [140-141]
Hurma, sebze, zeytin ve üzüm evrim sürecinde
meyve evrimi başlığına girer. Meyvelerin evrimi 150 milyon yıl önce
başlamıştır. [142] Hurma ağaçları 50 milyon yıldır vardır. [143] Üzümler
(vitis) 18 [144], zeytin 15 [145] milyon yıl önce var olmuştur. Basitçe;
Yukarda sayılan meyveler az önce saydığımız hayvanlardan önce var olmuştur.
Yani âyet bilimle uyuşmaktadır.
Dağların Oluşumu Ve İşlevi
Bu âyetten sonra Allah dağların
oluşmasından bahsediyor. [146] Kısaca; Allah dağları kökleri ile yere
oturtturdu.
Enbiyâ suresine dönersek Allah 31.
âyette şöyle buyuruyor: “Yeryüzüne onları sarsmasın diye sağlam dağlar
yerleştirdik; kolayca yollarını bulabilsinler diye orada vadiler, yollar
açtık.”
Buna benzer başka bir âyet de şöyle:
Nahl 15. “O, sizi sarsmaması için yere sağlam dağlar yerleştirdi, ırmaklar ve
yollar açtı ki gideceğiniz yere ulaşabilesiniz.”
Âyetlerin başında dağların bir görevi
belirtilmektedir bu da insanların sarsılmasına engel olmaktır. [146]
Göğün Korunmuş Olması
32. âyete geçersek, Allah göğü korunmuş
bir tavan (ceiling) yaptığını söylemektedir. Bu ifade atmosfer tabakalarına
işarettir. Her tabaka birer tavandır. Tüm bu katmanlar Dünya’yı korumaktadır ki
tavanın görevi de korumaktır.
“Denilir ki biz bu âyeti daha önce, hava
tabakası açısından ve diğer yönlerden geniş bir incelemeğe tâbi tutmuştuk. Biz
Hz. Peygamber (sav)'in de bu tabaka hakkında Kur'an’daki gibi çok özlü bir
bilgi verdiğini görürüz. O, kendilerine doğru gelmekte olan bir buluta dikkat
çekip dünya göğü hakkında bilgi verdiği sırada bu gök için ‘O, korunmuş bir
tavan ve sarkıp aşmaktan engellenip tutulan bir dalgadır’ ifâdesini
kullanmıştı. [26, 147] İbn Abbas (r.) kendisinden gökyüzünün ne olduğunu soran
bir meraklıya aynen Hz. Peygamber'in bu
sözlerini yazıp göndermiştir. [147] Kur'an'daki bu özlü anlatım ve Peygamber'in
bu açıklaması bize, içinde çeşitli ışın ve gaz dalgalarının bulunduğu bu hava
tabakasının, kendi iç dalgalanmalarına rağmen yerinde tutulduğunu ve onun
uzayın derinliklerine doğru çekilip gitmediğini gösterir. Böylece onun hem
kendisi yerinde korunmakta ve hem de o kendi içinde, çok çeşitli özellikleri
olan nesneleri barındırıp onları korumaktadır. Bu özelliği ona bizi de koruma
niteliği kazandırmıştır.” [148]
Tefsirde verilen hadis Manyetosfer’e işaret
eder. Manyetosfer bir dalgadır. [149]
Gök Düz mü?
İddia: Bu âyete göre gök düzdür.
Cevap: Allah burada göğün tavan olduğunu
göğün düz olduğunu söylemek için belirtmemiştir. Allah bu âyette atmosferin bir
özelliğini vurguluyor ki az önce bunu anlattık. Bilimsel makalelerde bile
atmosferdeki tabakalara tavan (ceiling) adı veriliyor. [150-151]
Peygamber zamanında bile göğün düz
olduğuna inanılmıyordu, kubbe olduğu düşünülüyordu. Yani âyet Peygamberin
ulaşabileceği bilgilere göre söylenmiş değildir. Son olarak bilinmeli ki bu
âyeti düz olarak anlarsak yine bir sorun yoktur çünkü evren düzdür. [152]
Gök Koruyan Değil mi?
İddia: Enbiyâ 32’de göğün bizi koruduğu
söylenilmiyor korunmuş olduğu söyleniliyor yani âyetin atmosfer ile alakası
yok.
Cevap: Kur’an’ın göğe işaret edip ona
korunmuş demesi tesadüf olamaz bunun kasıtlı bir şey olduğu açık. Bilimsel
makalelerin aynı ifadeleri kullanması hiç tesadüf eseri olabilir mi?
İddia sahiplerinin kaçırdığı çok önemli
bir nokta vardır. Âyette korunma ile alakalı tek bir ifade yok iki tane var.
Birisi korunmuş denmesi ikincisi de tavan denmesi. Yani âyet göğün tavan
olduğunu söyleyerek zaten koruma özelliğini vurgulamıştır.
Peki göğün korunmuş olması ne ifade
eder? Atmosfer ya kütle çekim sayesinde yeryüzüne düşmekten ve uzaya kaçmaktan
korunmuştur ki yeryüzünde kütle çekimi daha fazla olsaydı atmosfer hiç
oluşmazdı ve tüm gazlar yerle temas edecek şekilde kalırdı. Peki daha az
olsaydı ne olurdu? Gazlar uzaya kaçacaktı yani çok ince bir atmosfer oluşacaktı
bu yüzden hiçbir hayvan oluşmayacaktı. [153-154]
Ya da atmosfer orada bulunan gazların
sıvı haline dönüşüp yere düşmesinden korunmuştur ya da Manyetosfer’in atmosfer
tabakalarını koruduğunu söyleyebiliriz ya da âyette bahsedilen göğün atmosfer
katmanlarından bir tanesini ifade ettiğini düşünebiliriz böylece bu katmanın
üzerindeki katman bu katmanı korumuş oluyor.
Aslında şöyle de düşünebiliriz: Atmosfer
koruyarak kendisi korunmuş olabilir. Daha iyi anlamak için örnek verelim:
İçinde balıklar bulunan bir fanus düşünün. Fanus dış etkenlerden koruyan bir
şeydir. Ben bu fanusa vursam ne olur? Fanus balıkları koruyup hem de kendisini
de korunmuş olacaktır. Yani kırılmayarak kendisi korunmuş olacaktır. Aynı
şekilde dış etkenlerden dolayı atmosfer bizi koruyunca kendisini de korunmuş
duruma sokmaktadır.
Atmosfer Bizi Korumuyor mu?
İddia: Atmosfer Dünya’yı korusaydı niye
hala meteorlar düşüyor?
Cevap: Bu ancak art niyet ile
sorulabilecek bir sorudur. Bilim adamları bile atmosferin koruyucu özelliğini
defalarca hatırlatırken [155-156] sözde bilim severlerin bunu iddia etmesi gülünçtür.
Atmosfer onlarca şeyi korumaktadır. Yüzde doksan dokuz orandan daha fazla şeyi
korumaktadır. Hem söz edilen meteorların da gücü düşmektedir. Düştükleri
güçlerinin %95’ini atmosfer kaybettirmektedir. Yani bu durumda bile büyük
felaketten korunmuş oluyoruz.
Kurşun geçirmez yelek de insanı koruyan
bir şeydir. Kimse gelip koruyucu değil demezken söz konusu âyet olunca niye bu
iki yüzlülük var? Bu yelek tüm mermilere karşı korumadığı halde özelliği
koruyucu oluşudur.
Göğün Dönüşlü Olması
Göğün yaratılışı ile alakalı başka bir
konu da onun ‘dönüşlü bir gök’ olmasıdır. [157] ‘Dönüşlü’ kelimesi pek çok şeyi
ifade edebilir.
İlk yorum şöyledir: “Şöyle ki Araplar
bulutların suyu (buharı) yeryüzünün denizlerinden yüklenip sonra onu tekrar
yeryüzüne döndürdüğünü iddia ederlerdi.” [158]
Yani âyetin su döngüsünden bahsedildiği
söyleniliyor.
İkinci yorum şöyledir: Evren büyük
çöküşü yaşadıktan sonra yeniden bir büyük patlama ile var olacaktır yani
yaratılıp yok olma döngüsüne sahiptir. [159]
Üçüncü yorum ise şöyledir: Âyette
bahsedilen gök atmosferimizdir. Atmosferimiz, yararlı Güneş ışınlarını Dünya’ya
alırken zararlıları geri çevirir. Ayrıca yaşam kaynağımız su, buharlaşarak
uzayın derinliklerinde kaybolmaz; atmosferimiz zararlı Güneş ışınlarını uzaya
doğru geri çevirdiği gibi yaşamın olmazsa olmazlarından suyu da bize doğru geri
çevirir. Atmosferin hem dışa hem içe doğru bu geri çevirici özelliği olmasaydı
Dünya’mızda hiçbir canlı yaşamını sürdüremezdi.
Dördüncü yorum ise şöyledir: Evren küre
şeklindedir yani kapalı bir evren modelidir. Bu modele göre evrende her nereye
gidersek gidelim gitmeye başladığımız yere geri döneceğiz. [160] Âyetteki
‘reci’ kelimesi ‘gitmeye başladığımız yere geri dönmek’ anlamındadır.
Son olarak beşinci yorum ise şöyledir:
Evren kendi etrafında dönmektedir. Yani galaksiler dönmeye başladığı yere geri
dönmektedir. [161]
Bu yorumları değerlendirirsek: Dördüncü
yorum hariç tüm yorumlar âyete uymaktadır. Dördüncü yorumun zayıf olma sebebi
şudur: Bilim adamlarının çoğu evrenin düz olduğunu söylemektedirler.
Bir Âyetin Pek Çok Şeye İşaret Etmesi Mucizedir
Bir âyetin pek çok şeye işaret etmesi
bir mucizedir. Eğer Peygamber sadece su döngüsüne işaret etmek için bu âyeti
dile getirseydi niye âyette sudan bahsedilmiyor? Niye bulutlardan, yağmurdan
bahsedilmiyor?
Biz buradan şunu anlarız: Allah her asra
hitap etmek için yoruma açık bir ifade kullanmıştır. Bu Kur’an’ın asırlar
boyunca korunması için yapılmış olmalıdır. Gayrimüslimler bir âyetin pek çok
manaya gelmesini dalgaya alırken, Araplarsa bu durum ile övünmektedir. Bir
âyetin pek çok manaya gelmesi mucizedir.
Dünya’nın Yaşı Evrenin Yaşının Üçte Biri
Fussilet suresine geri dönersek Allah 9.
âyette yerin iki günde yaratıldığını söylüyor. Bilimsel olarak bu doğru mudur?
Günümüzde evrenimizin yaşı tam olarak bilinmektedir. Planck uzay aracı çok
hassas ölçümler yapmış ve evrenimizin yaşını (Big Bang’dan günümüze) 13,813 (±
0,058) milyar yıl olarak hesaplamıştır. Dünya’mızın yaşı ise 4.57 milyardır
yani evrenimizin yaşının üçte biridir tıpkı Dünya’nın göklerin ve yerin altı
günde yaratılışının üçte biri olması gibi. Yani âyet modern bilim ile uyuşmaktadır
ki hatırlatalım âyette geçen gün kelimesi 24 saatlik bir günü ifade etmez. [162]
Dört Günde Yeryüzündeki Gıdaların Oluşumu
10. âyete tekrar bakalım: “Orada,
üstünden sabit dağlar var etti; onu bereketli kıldı ve onda soranlar için eşit
olarak gıdalarını dört günde takdir etti.”
Âyeti şöyle tefsir edebiliriz: Allah iki
günde yeri yarattı. Bu iki gün içinde onun üzerine dağları yerleştirdi ve orayı
bereketli kıldı. Bir de arayanlar için, yani bu yaratılışın süresini ve
devirlerini araştıranlar için, Allah dört günde Dünya’nın yaratılması ve
yaşamını sürdürebilmesi için gereken tüm materyalleri (Periyodik tablodaki tüm
atomları, suyu, karbon temelli monomer ve polimerleri) hazır etti.
Bu açıklamadan şunu anlamak gerek:
Dağların yaratılışı âyette bahsedilen dört güne girmez, yerin iki gündeki
yaratılışına girer.
Şimdi bilimsel izaha geçelim: Güneş
sistemimiz, defalarca söylediğim gibi, bir nebulaydı. Bu gaz ve toz bulutu
yaratılış için gereken yani 10. âyette anlatılan her şeye sahiptir. Allah’ın Dünya gezegeni ve üzerinde
yaşayan her şeyin oluşması için gerekli olan tüm materyalleri (gıdaları
(ekvateha)) 4 günde (dönemde) oluşturduğu anlaşılmaktadır.
Bu gıdalar nereden gelmektedir? Büyük
patlama ile evrenimiz tekillikten saniyeler içerisinde büyük şişme ile şişmiş
ve yayılan ölçülemeyecek kadar büyük bir enerji sicimleri oluşturmuş, bu
sicimler farklı boyutlarda titreşerek atom altı parçacıklara dönüşmüş ve
evrenin ilk anlarında kuarklar ve glüyonlardan oluşan son derece muntazam ve
akışkan ve inanılmaz bir sıcak sıvı haline gelmiştir. [163]
Bu quarklar ve glüyonlardan oluşan sıvı
genişlemeye ve soğumaya başlayınca, elektronlar quarklar ve glüyonların
yörüngesine girerek hidrojen atomunun oluşturmuştur. Evrende oluşan ilk
atom-element hidrojen atomudur. Evrenin genişlemesini sürmesi ile evren
saydamlaşmış ve ilk ışık (foton) görülmüştür. Evrenin ilk aşamalarında bol
miktarda hidrojen atomu mevcuttu. [116, 164-165]
Allah 10. âyette belirtiği gibi
Dünya’mızın ve üstündeki şeylerin yaratılması için gereken her şeyi ((أَقْوَٰتَهَا) ekvateha) oluşturmaya başlayacaktır. Diğer bir deyiş ile periyodik tablodaki tüm atomları (ağır metaller dahil),
suyu, karbon-oksijen-nitrojen atomlarının bağlantı yapması ile oluşan monomer
ve polimerleri.
Allah evreni yerçekimi kuvvetini
kullanarak şekillendirmektedir. Yerçekimi kuvveti evrenin bazı bölgelerinde
serbest olarak dolaşan hidrojen atomlarını sabitlemekte, bir araya getirmekte,
bir geminin demir atması ve sabitlenmesi gibi hidrojen atomlarını sabitlemektedir. [165]
Hidrojen gazının aşırı sıkışması ile evrendeki ilk yıldızlar nükleer füzyon başlatarak
parlamıştır. Bu yıldızlar demir atomundan daha hafif olan tüm elementleri
çekirdeklerinde oluşturur ve katmanlarında tutarlar. Yıldızın çekirdeğinde
demir bir kez oluştuğunda bu yıldızın ölüm fermanıdır. Yıldız içine çöker ve
süpernova patlaması olur. İçe çöken yıldız nötron yıldızıdır. Dışarı atılan gaz
ve toz bulutları içinde su, demir ve demirden hafif atomlar-elementler ve
karbon temelli monomerler ve polimerler tüm uzaya saçılır. Süpernovalarda
demirden ağır olan atomlar-elementler oluşamaz.
[116]
Peki, demirden daha ağır olan elementler
nereden geldi? Milyarlarca yıl boyunca, süpernova patlamaları ile oluşan
milyonlarca nötron yıldızı birbirleri ile karşılaştıklarında çekim alanlarına
girerler ve belirli bir zaman sonra çarpışarak patlarlar. İşte bu 2 nötron
yıldızının çarpışmasından demirden daha ağır elementler-atomlar (iyot, krom,
nikel, altın, platin vb.) oluşur ve uzaya dağılır. Süpernova patlamalarından ve
2 nötron yıldızının çarpışması ile Dünya'mız ve üstündeki her şeyin yaratılması
için gereken materyaller uzaya saçılmış halde üretildi.
Peki, bunlar nasıl bir araya
getirilecek? Uzaya dağılan bu atomların-suyun-karbon temellil molekülerin
yeniden bir araya getirilmesi yerçekimi ile gerçekleşir. Yerçekimi yine iş
başındadır. Yerçekimi uzayda serbest halde olan bu atomlar-su-monomer ve
polimer gibi maddeleri sabitler ve bir araya getirir. Bunlara gaz ve toz
bulutları (Nebula) denir. İşte bu toz-gaz bulutları Dünya’nın ve üzerindeki şer
şeyin yaratılması için gerekli olan tüm maddeleri içerir (gıdalarını, ekvateha).
Dünya ve üzerindeki her şey oluşurken gerekecek olan-talep edilecek olan
(lissailine) tüm gıdalar dengeli bir şekilde (seva'en) bu gaz-toz bulutu içinde Allah tarafından hazırlanır. Artık Dünya’nın yaratılmasına
başlamak için her şey hazırdır. Allah Dünya’nın ve üstündekilerin yaratılması
için gerekli olan her şeyi tam 4 günde hazırlamıştır.
Gıdaların Oluşum Zamanı Evrenin Yaşının İkide Üçü
Dört gün ne kadar süredir? Allah’ın
evrenleri 6 günde (dönemde) yarattığını biliyoruz. Evrenimiz 13,813±0,058 milyar
yıl yaşındadır. 6 dönem 13,813 milyar yıl olduğuna göre 4 gün (dönem) yaklaşık
olarak 9,21 milyar yıl eder. Evrenin başlangıcından 9,21 milyar yıl sonra (4
gün-dönem) Dünya ve üzerindekilerin yaratılması için gereken şartlar (gıdalar)
oluşturulmuştur. Bundan sonra Allah Dünya’nın yaratılmasına başlamıştır.
Bu âyetteki gıdaların, dağların ve
bereketlerin yaratılışını yeryüzündeki yaratılış olarak alsak da âyette hata
yoktur çünkü biz şöyle deriz: Zeccac [v. 311/923] ‘dört günde’ ifadesini ‘dört
günün bitiminde’ diye açıklamıştır ki ‘bitiminde’ ifadesiyle iki günlük süreyi
kastetmektedir. [166] Yani basitçe az önce zikrettiğim şeyler yeryüzünde 2
günde yaratılmıştır bu da bilimsel olarak doğrudur.
Yine bu âyette dağların yaratılışının
yeryüzünün üstündeki besinlerden önce yaratıldığı söylenilir. Dünya’nın soğuma
aşamasında dağların oluşmaya başladığı söylenmektedir ki âyette ‘ce’ale’ fiili
kullanılıyor ve bu fiilin bir başlangıcı ifade ettiğini söylemiştim. Dünya’nın
soğuma aşamasında herhangi bir gıdanın oluşması beklenemez. Gıdanın oluşması
için önce bitkilerin olması gerekir. Bitkiler de Dünya’da suyun oluşumundan
sonra su altında hayat bulduğuna göre [167] suyun oluşumu ise Dünya’nın
soğumasından sonra olduğuna göre [128] âyette anlatıldığı üzere gıdalar,
dağlardan sonra oluşmuş olmalıdır.
Evrenin Sesi
11. âyette Allah evrene seslenmektedir,
evren de Allah’a seslenmektedir. Bugün fizikçiler büyük patlamanın ses kaydına
sahiptirler. Belirtildiğine göre bu ses dalgaları sıcaklık değişimleri değil,
evrenin etrafında yayılan gerçek ses dalgalarıydı. [168]
Göğün İki Günde Yaratılışının Sonlanması
12. âyette göğün iki günde
yaratılışından bahsedilir. Bu iki günün neye işaret ettiği bilinmemektedir ama
şöyle denilebilir: Allah galaksimizin oluşması için her şeyi iki günde
yaratmıştır nitekim galaksimizdeki ilk yıldızın yaşı yaklaşık 9.3 milyar yıldır
[169-171] yani büyük patlamadan sonra 4.5 milyar yıl sonradır, ki bu altı
günlük bir dilimde iki gün eder tıpkı âyetin söylediği gibi.
Şöyle de denilebilir: Yeryüzü iki günde
yaratılırken, göklerin yaratılışı da bu iki günde bitmektedir.
Evren 6 mı Yoksa 8 Günde mi Yaratıldı?
İddia: Fussilet suresine göre evren 8
günde yaratılmışken, Hûd 7’de bu sayı 6’ya düşmektedir.
Cevap: Allah Fussilet suresinde evrenin
8 günde yaratıldığını söylemiyor. Bunu daha iyi anlamak için az önceki
açıklamalarımı basitleştirelim: Allah evreni yok iken var ettikten sonra 4
günde bereketleri yaratmıştır. Bu 4 gün içindeki ilk 2 günde gök yaratılmıştır.
Dördüncü günden sonra, iki günde Dünya yaratılmıştır.
Yani Allah bir şeyi yaratırken aynı anda
başka şeyi de yapmaktadır. Yazıda bahsettiğim gibi bu âyetlerde bir yaratma
sırası yoktur. Bunu daha iyi anlamak için bugün ki dönemden bir örnek vereyim.
Desem ki: “İsviçre’den İstanbul’a 2 günde gittim, Adıyaman’ada 3 günde.”
Bu sözümden İsviçre’den Adıyaman’a
yolculuğun 5 gün sürdüğü mü çıkartılır? Hayır. İsviçre’den Adıyaman’a yolculuk
3 gün sürüyor. Yani İstanbul’dan Adıyaman yolculuğu 1 gün sürüyor. Aynı şey
âyet için geçerli.
Yaratılış Bitti Mi?
İddia: Allah evrenin yaratılışını 6
günde bitirmiştir fakat bu hatalıdır evren oluşmaya devam ediyor.
Cevap: Kur’an’da Rahmân suresinde “... O, her
an yaratma halindedir” [172] buyrulmaktadır. Yaratma bir anda olmuş bitmiş bir
hadise değil sürekli devam etmektedir.
Fâtır suresindeki “...O, yaratmada
dilediği arttırmayı yapar ...” [173] âyeti de yaratılışın her zaman devam
ettiğine işaret etmektedir. Kur’an-ı Kerim’de dile getirilen biçimde yaratılış,
yeni madde ve alemlerin oluşumu hiçbir an durmadan devam etmektedir.
Allah’ın yaratılışı devam ettiğine dair
daha pek çok âyet vardır. [174]
Evrenin Altı Günde Yaratılması
Evrenin altı günde oluşması da mucizedir. Bu altı gün de genel anlamda uzun süren zaman aşamaları olarak anlaşılmaktadır. Bilimsel olarak da evrenin bir anda olmuş bitmiş bir hadise olmasının mümkün olmadığı çok uzun zaman dilimlerinde yavaş yavaş oluştuğu belirtilmektedir.
Kaynaklar:
1. Mishkat al-Masabih, İman, 73; Müslim, Kader, 27, (6416); Buhari, Tehvid, 46, (7418).
2. Hans Wehr 4th ed., page 1094 (of 1303).
3. https://www.luggat.com/mayi/1/1
4. Mevdûdî, Hûd, 11/7 tefsiri.
5. İbni Kesir, Ebu’l Fidâ İsmail, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, (Çev: Bekir Karlığa-Bedrettin Çetiner), Çağrı Yay., İstanbul, 1993, X, 5665.
6. İbn Hibbân, Sahîh, thk. Şuayb Arnavut, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1993, c. I, s. 76, nr. 79; Taberî, Kurtubî, İbn Kesir, Ayete’l-Kürsî tefsiri; Beyhaki, Esma ve’s-Sıfat, h. no: 861, 862; Kenzu’l-Ummal, h. no: 44158.
7. https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S037026931830515X
8. https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S037026931830515X?via%3Dihub;
9. https://www.sciencedaily.com/releases/2018/10/181015113545.htm
10. http://www.sci-news.com/physics/fluid-quark-gluon-plasma-06511.html
11. https://fr.wikipedia.org/wiki/Fluide_sombre
13. Brian Greene, ‘Uzay nedir’ belgeseli. [YouTube’dan izlenebilir: https://www.youtube.com/watch?v=-KlbMsP1Vls&list=PL0hvLGBsCuG6iFe88orS0DWk7DVBBdtnG
14. https://fr.m.wikipedia.org/wiki/Fluctuation_quantique
15. https://m.youtube.com/watch?v=ejxDkm8mnzE
16. https://tr.savpj.org/what-is-quantum-foam-4862885-3134
17. https://phys.org/news/2014-04-liquid-spacetime-slippery-superfluid.html
18. https://www.pbs.org/wgbh/nova/article/spacetime-might-superfluid-help-explain-gravity/
19. https://www.ca-se-passe-la-haut.fr/2014/06/lespace-temps-un-superfluide.html
20. https://www.bbc.com/future/article/20200908-the-weird-space-that-lies-outside-our-solar-system
21. https://seyler.eksisozluk.com/evrenin-3-degil-11-boyutlu-oldugunu-savunan-kuram-m-teorisi
22. Yâsîn, 36/40; Enbiyâ, 21/33.
23. Detaylı açıklama için: https://isvicredekiisik.blogspot.com/2021/01/kuranda-evrenin-sonu.html
24. Me'âric, 70/8.
25. Mukâtil b. Süleymân, et-Tefsiru’l-Kebir, c. 3, s. 76.
26. Tirmizî, Tefsîr, Hadid suresi, 1; Müsned, 2/370; el-Mubârekfûrî, Tuhfetü'l-Ahvezî, 3352; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 8/132; Hâkim, 11/378; Zehebî, 11/378.
27. https://khosann.com/gozlemlenebilir-evren-hiclikten-nasil-olustu/
28. https://khosann.com/cokluevren-olusturan-enerji-nereden-geliyor/
29. https://seyler.eksisozluk.com/evrenin-3-degil-11-boyutlu-oldugunu-savunan-kuram-m-teorisi
30. https://khosann.com/evreni-belirleyen-kuantum-alanlari-nasil-olustu/
31. Tefsirü’l-Münir, c. 6, s. 275.
32. Şimşek, Said, Yaratılış Olayı, Beyan Yay., İstanbul, 1998, s. 11.
33. İbni Kesir, Ebu’l Fidâ İsmail, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, (Çev: Bekir Karlığa-Bedrettin Çetiner), Çağrı Yay., İstanbul, 1993, XI, 2981.
34. Ulutürk, Veli, Kur’ân-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yay., İstanbul, 1995, s. 97.
35. El- Mu’cem el- esâsî, s. 252.
36. Dict. and Glos of Quran by Penrice, s. 55; Lanes Lexicon, s. 1027; Celâleyn, Beydâvî, Enbiyâ 30 tefsiri; Taberî, Câmiu’l-Beyân, c. XVI, s. 254.
37. http://arabiclexicon.hawramani.com/%D8%B1%D8%AA%D9%82/?book=3; Yine bknz: Râzî, XXII, 163.
38. https://gelecekbilimde.net/isik-nasil-olustu-nasil-goruruz/
39. Îbn Kesir, 11, 506.
40. Râzî, En’âm, 6/1 tefsiri; Yine bknz: Tefsirü’l-Münir, c. 4, s. 127.
41. Arapça-İngilizce sözlük Steingass, page 774 (of 1241).
42. Zebîdî, Tâcu'l-Arûs, c. 26, s. 270; Nesefî, Enbiyâ 30 tefsiri.
43. Mevdudi Tefsiri, Felak suresi, 1. ayet Tefsiri; Halîl b. Ahmed, Kitâbu’l-Ayn, thk. Mehdî el-Mahzûmî - İbrahim es- Semerrâî, Beyrut 1988, c.1, s. 319.
44. Enbiyâ, 21/22-25.
45. Râzî, Enbiyâ, 21/30 tefsiri.
46. En’âm, 6/14.
47. Tefsirü’l-Münir, c. 4, s. 148.
48. Taberî, Câmiu’l-Beyân, c. IX, s.175; Zemahşerî, el-Keşşâf, c. II, s. 329.
49. Bu yazıda yokken veya yoktan var etmek ifadesi varsa bunu ortaya çıkarmak anlamında kullandım.
50. http://kuranmeali.eu/TranscriptHarekesiz/ELSMEVET
51. http://beta4.kuranmeali.eu/TranscriptHarekesiz/ELSME%C3%99
52. Kurtûbî, Fâtır, 35/1 tefsiri.
53. Yılmaz, Kâinatın Yaratılışı, s. 239-240; Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, IX, s. 4785.
54. Elmalılı, Enbiyâ, 21/30 tefsiri.
55. Tefsirü’l-Münir, cilt 9, s. 41.
56. https://astronomi.itu.edu.tr/gunes-sistemi/gunes-sistemi-i/
57. https://isvicredekiisik.blogspot.com/2021/01/kuranda-evrenin-sonu.html
58. Râgib El-İsfahâni, Müfredat, s-m-v maddesi, s. 516.
59. Aksoy, Süleyman, Kur’ân’ın Bâzı Âyetlerinin Açığa Çıkan Astronomik Mucizeleri, Zenbil Yay., Ankara, 2004, s. 59-60.
60. https://en.wikipedia.org/wiki/Nebular_hypothesis
61. Bakara, 2/243.
62. Vehbe Zuhaylî, c. 1, s. 655.
63. Bakara, 2/246, 258, …
64. İbn Âşûr, Tahrîr ve’t-Tenvîr, c. XVII, s. 53; Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, c. XXII, s. 162; Beydâvî, Nesefî, Kurtubî, İbn Cevzî, …, Enbiyâ 30 tefsiri.
65. Keşşâf, c. 4, s. 428.
66. https://isvicredekiisik.blogspot.com/2021/01/kuran-tefsir-edilebilir-mi.html
67. Ra’d, 13/2.
68. Gâsiye, 88/18.
69. https://isvicredekiisik.blogspot.com/2021/01/evrenin-genislemesi.html
70. https://isvicredekiisik.blogspot.com/2021/01/meteorit-vastasyla-gokten-inen-su.html
71. https://isvicredekiisik.blogspot.com/2021/01/kuranda-gunes-ve-ay.html
72. Âl-i Imrân, 3/191; Rûm, 30/22-27; vs.
73. Talâk, 65/12; Yûnus, 10/34; Ra’d, 13/2-3; Rûm, 30/21; vs.
74. Kâf, 50/38.
75. Tekvin, 2:4-5.
76. Tekvin, 2:8.
77. Kramer, Samuel Noah, Sümer Mitolojisi, s. 83
78. NTV Yayınları, Mitoloji, s. 27.
79. Dick Teresi, Kayıp Keşifler, s.198.
80. Dick Teresi, Kayıp Keşifler, s.199.
81. NTV Yayınları, Mitoloji, s. 391.
82. NTV Yayınları,
Mitoloji, s. 457.
83. NTV Yayınları, Mitoloji, s. 331.
84. Elmalılı, Felâk, 113/1 tefsiri.
85. Râzî, c. XII, s. 100.
86. Bina edilme hakkında başka ayetler: Bakara, 2/22; Mü’min, 40/64; Nebe, 78/12; Kâf, 50/6.
87. Beydâvî, Nâzi’ât, 79/28 tefsiri.
89. İbn Cevzî, Ra’d 2, 13/2 tefsiri.
90. Râgib El-İsfahâni, Müfredat, a-m-d maddesi, s. 725-6.
91. https://isvicredekiisik.blogspot.com/2021/02/zariyat-49.html
92. Dr. Şeyda İpek, "Neden Buradayız? Evrendeki Madde - Antimadde Asimetrisi". [YouTube’dan izlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=5bYb9052soE]
93. https://rasyonalist.org/yazi/kozmoloji-kozmolojik-ilke-homojenlik-ve-izotropi/
94. Efe Yazgan (Çin Bilimler Akademisi, Yüksek Enerji Enstitüsü), "Evrenbilim", 29 Ocak – 3 Şubat, 2017. [İnternetten okumak için: https://indico.cern.ch/event/569790/contributions/2304340/attachments/1336782/2147077/Astroparcacik_2017_bolum2.pdf]
95. https://www.kozmikanafor.com/evrenin-temel-ozellikleri-izotropi/
96. Râzî, Nâzi’ât, 79/28 tefsiri.
97. Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, c. 27, s. 108; Yine şu âyetlere bknz: Bakara, 2/210; En’âm, 6/8, 58; Hicr, 15/44; Hâkka, 69/27; vs.
98. Beled, 90/12-17.
99. Beydâvî, Bakara, 2/29 tefsiri.
100. ‘Summe’nin bir de veya ‘ve’ anlamında kullanıldığı başka âyetler: Bakara, 2/51; Âl-i İmrân, 3/111; Mâide, 5/93; En’âm, 6/154; A'râf, 7/11; Nahl, 16/69; Meryem, 19/70; Furkân, 25/45.
101. Tefsirü’l-Münir, c. 1, s. 101, 103.
102. İlgili müfessirlerin, Fussilet, 41/9-12, Bakara, 2/29 tefsiri.
103. Nâzi’ât, 79/27-33.
104. Râzî, Bakara, 2/29 tefsiri.
105. https://isvicredekiisik.blogspot.com/2021/02/kuranda-dunyann-sekli.html
106. İbn Kesir tefsiri, 1, 101; İbn Hişâm El-Ensarî, s. 159.
107. Kurtûbî, Bakara, 2/29 tefsiri.
108. İlgili müfessirlerin, Bakara, 2/29 tefsiri.
109. Tâhâ, 20/4.
110. Bilim, Erken Evren Sisi Nasıl Temizledi, 2010.
111. https://herscheltelescope.org.uk/science/infrared/dust/
113. Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, c. 27, s. 105.
114. Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, c. 27, s. 105.
115. Suyûtî, el-Hey'e, c. 5, 7/b.
116. https://fr.wikipedia.org/wiki/Histoire_de_l%27Univers#%C3%82ges_sombres
117. Ebussuud, VIII, 4.
118. El-Mevdudi, V, 322.
119. Neccar, s. 100.
120. İsmail Özdemir, Kur’an-ı Kerim’de Göklerin ve Yerin Yaratılışı ve “Altı gün” Problemi, s. 99-100.
121. Nâzi’ât, 79/29.
122. Ana Lopes, “NA64 casts light on dark photons”, 22 Haziran, 2019. [İnternetten okuma için: https://home.cern/news/news/physics/na64-casts-light-dark-photons]
123. Alessandra Filippi, “Searching in the dark: the hunt for the dark photon”, 23 Mayıs, 2020. [İnternetten okuma için: https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S2405428320300058]
124. https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0262407913621478
125. http://www.teknolojide.com/karanlik-cag_3609.aspx
126. İnan, Kozmostan Kuantum’a, I, 28.
127. Dr. Melik kara, yerkürenin ve atmosferin oluşumu.
128. https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150618_vert_ear_okyanuslarin_olusumu
131. Râzî, Nahl, 16/5 tefsiri.
132. Âbese, 80/25-32.
133. https://fr.wikipedia.org/wiki/Histoire_%C3%A9volutive_des_v%C3%A9g%C3%A9taux
134. https://fr.wikipedia.org/wiki/Sortie_des_eaux
136. https://tr.wikipedia.org/wiki/Sudan_karaya_ge%C3%A7i%C5%9F
137. https://tr.wikipedia.org/wiki/S%C4%B1%C4%9F%C4%B1r
138. Sean MacEachern, John McEwan, Alan McCulloch, Andrew Mather, Keith Savin & Mike Goddard, “Molecular evolution of the Bovini tribe (Bovidae, Bovinae): Is there evidence of rapid evolution or reduced selective constraint in Domestic cattle?”, 9 Nisan, 2009. [İnternetten okuma için: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2681479/]
139. https://en.wikipedia.org/wiki/Camelidae
140. Carles Lalueza-Fox, Maria Lourdes Sampietro, Jose Castresana & Tomàs Marquès-Bonet, “Molecular dating of caprines using ancient DNA sequences of Myotragus balearicus, an extinct endemic Balearic mammal”, Şubat, 2005. [İnternetten okuma için: https://www.researchgate.net/figure/Ultrametric-tree-of-Caprinae-derived-from-the-cytochrome-b-maximum-likelihood-tree-The_fig2_7437887]
141. Lei Chen, Qiang Qiu, Yu Jiang, …, "Large-scale ruminant genome sequencing provides insights into their evolution and distinct traits", 21 Haziran, 2019. [İnternetten okuma için: https://science.sciencemag.org/content/364/6446/eaav6202/tab-figures-data]
143. https://en.wikipedia.org/wiki/Date_palm#cite_note-NPRmedjool-14
144. Yizhen Wan, Heidi R Schwaninger, Angela M Baldo, Joanne A Labate, Gan-Yuan Zhong & Charles J Simon, “A phylogenetic analysis of the grape genus (Vitis L.) reveals broad reticulation and concurrent diversification during neogene and quaternary climate change”, 5 Haziran, 2013. [İnternetten okuma için: https://bmcecolevol.biomedcentral.com/articles/10.1186/1471-2148-13-141]
145. Irene Julca, Marina Marcet-Houben, Pablo Vargas & Toni Gabaldón, “Phylogenomics of the olive tree (Olea europaea) reveals the relative contribution of ancient allo- and autopolyploidization events”, 25 Ocak, 2018. [İnternetten okuma için: https://bmcbiol.biomedcentral.com/articles/10.1186/s12915-018-0482-y]
146. Detaylı açıklama için: https://isvicredekiisik.blogspot.com/2021/02/kuranda-daglar.html
147. Suyûtî, el-Hey'e, c. 5, 7/b.
148. Celal Yeniçeri, “Uzay Ayetleri Tefsiri”, “Hava Tabakası, Bulutlar ve Faaliyetleri” maddesi, s. 276-7.
149. https://eos.org/research-spotlights/new-plasma-wave-observations-from-earths-magnetosphere
150. L. V. Berkner & L. C. Marshall, “History of major atmospheric components”, Haziran, 1965. [İnternetten okuma için: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC219811/]
151. Neil R. Thomson, “Daytime tropical D region parameters from short path VLF phase and amplitude”, 16 Eylül, 2010. [İnternetten okuma için: https://agupubs.onlinelibrary.wiley.com/doi/full/10.1029/2010JA015355]
152. Koruma konusu için okuyabilirsiniz: https://kuranmucizeler.com/kuran-evrenin-duz-flat-universe-oldugunu-1400-yil-onceden-haber-veriyor
153. https://bilimfili.com/atmosfer-neden-uzaya-kacmiyor
154. https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/dunya-atmosferini-nasil-koruyor
155. P. Sanchez-Bel, I. Egea, M.T. Pretel, …, " Roasting and packaging in nitrogen atmosphere protect almond var. Guara against lipid oxidation", 2 Kasım, 2011. [İnternetten okuma için: https://journals.sagepub.com/doi/abs/10.1177/1082013211399678]
157. Târık, 86/11.
158. Keşşaf, c. 6, s. 1250.
159. https://fr.wikipedia.org/wiki/Big_Bounce
160. Eleonora Di Valentino, “Shape of the universe: study could force us to rethink everything we know about the cosmos”, 13 Kasım, 2019. [İnternetten okuma için: https://phys.org/news/2019-11-universe-rethink-cosmos.html]
161. https://khosann.com/yoksa-evren-topac-gibi-donuyor-mu/
162. https://isvicredekiisik.blogspot.com/2021/02/kuranda-izafiyet.html
163. Hûd, 11/7.
164. Weinberg, Stephan, İlk Üç Dakika, (Terc: Zekeriyya Aydın- Zeki Arslan), Özyurt Yay., Ankara, 1995, s. 3-9.
165. Bilim ve Teknik Dergisi, Aylık Popüler Dergi, Tübitak Yay., Haziran, 2000, Ankara, XXXIII, 28.
166. Keşşaf, c. 5, s. 1096; Râzî, Fussilet 12 tefsiri.
167. https://bilimfili.com/bitki-evrimi-karaya-ilk-cikanlar-bolum-1/
168. https://www.washington.edu/news/2013/04/04/listening-to-the-big-bang-in-high-fidelity-audio/
171. https://en.wikipedia.org/wiki/Timeline_of_the_early_universe
172. Rahmân, 55/29.
173. Fâtır, 35/1.
174. Yûnus, 10/3; Ankebût, 29/19; Secde, 32/5 (bu âyet tam da 6 günde yaratılıştan bahseden bir âyetten (Secde, 32/4) sonradır, bu hiç tesadüf olabilir mi?); Mü’minûn, 23/12-14; vs.
Yorumlar
Yorum Gönder