Kur'an tefsir edilebilir mi?
Gayrimüslimlerin
Müslümanlara karşı en temel kaçamak itirazlarından biri Kur’ân’ın tefsir
edilemez oluşudur ve böyle bir şey yaptığımızda bizi ‘âyet bükücü’ olarak
adlandırmaktalardır. Bu görüşü birkaç âyet ile savunmaktalardır.
Kur’ân Apaçık
mı?
İddia I: Kur’ân
pek çok yerde kendisini apaçık kitap olarak ifade etmektedir. [1] Buna göre
herkes Kur’ân’ı anlamalı, bu da tefsirlerin geçersiz olduğuna delildir.
Cevap: Bu itiraz
kendisiyle çelişmektedir. Eğer Kur’ân tefsir edilemeyen bir kitap ise,
Kur’ân’ın apaçık olmasından onun tefsir edilemeyeceğini çıkartmak bir tefsir
değil midir nitekim âyetten bir anlam çıkaran biri Kur’ân’ı tefsir etmiş olur.
İkinci olarak, Kur’ân’ın
apaçık olması, onun Allah tarafından şüphe duyulmayacak şekilde açık olmasını
ifade ediyor olabilir. Mesela bir âyette ‘apaçık fetih’ ifadesi geçmektedir.
[2] Bunun anlamı nedir? Âyet ‘galibiyette şüphe edilmeyecek kadar açık olan bir
fetih’ anlamındadır. Yine başka bir âyette Hz. Mûsâ’ya ‘apaçık bir güç’
verildiğinden bahsedilmektedir. [3] Bu ifade ‘Allah’tan geldiği şüphe
edilmeyecek bir güçtür’ anlamına gelir. Yine başka bir âyette Peygamberimizin
‘apaçık bir uyarıcı’ olduğu söyleniliyor. [4] Peki herkes onun uyarıcı olduğunu
anlamış mıdır? Hayır, bu âyet de önceki îzâhlara benzer bir îzâha sahiptir.
Üçüncü olarak, Kur’ân’ın
apaçık olması, onun herkes tarafından açıp okunabileceğini, herkese açık bir
kitap olduğunu ifade ediyor olabilir. Beydâvî bunu şöyle ifade etmektedir: “…
‘açık âyetler olarak’ gözlerin göreceği şekilde.” [5]
Dördüncü olarak, âyet
görünür olarak açıklığı ifade ediyor olabilir. Mesela anlaşılması zor yani
mânâsı derin bir söz söylesem ve sesim net duyulsa, benim anlaşılır konuştuğum
söylenilir fakat mânâ bakımından anlaşılır olduğum söylenilemez. Aynı şekilde
Kur’ân Arapça olarak okunduğu zaman gayet anlaşılır net bir şekilde okunmuştur,
yazılmıştır ama asıl kastedilen mânâyı herkes anlayamaz bunun için ilim tahsili
gerekir. Buna delil olacak bir âyet vardır: Meryem 73. “Kendilerine âyetlerimiz
açık açık okunduğu zaman …”
Bu âyetteki ‘açık
açık okunmak’tan maksat herkesin Kur’ân’ı anlayacağı mıdır? Hayır, burada açık
şekilde okunmadan bahsediliyor yani Peygamber Kur’ân’ı okurken kelimeler açık
şekilde anlaşılıyor. Buna delil olabilecek başka bir âyet de şöyledir: Mâide
15. “Resûlümüz size Kitap’tan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere
geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor.”
Âyetteki
‘açıklamak’ yorumlamak mânâsında değildir, tebliğ etmek (anlatmak) mânâsındadır.
Yine başka bir âyette ‘gizlemenin’ tersi olarak ‘açıklamak’ kelimesi
kullanılmıştır: Âl-i İmrân 187. “Onu (Kitabı) mutlaka insanlara
açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz.”
Beşinci olarak, Allah
Kur’ân’ın apaçık olduğunu söylemeden şöyle buyurmaktadır: Hicr 1. “Elif-lâm-râ.
Bunlar kitabın, apaçık Kur’ân’ın âyetleridir.”
Bu âyetin
başındaki üç harf mukattaa harflerdir ve bunlar Kur’ân’daki anlaşılması en zor
olaylardan biridir. Bu harfler hakkında elliden fazla görüş ileri sürülmüştür ama
Allah bunların apaçık olduğunu söylemektedir. Bu da bize apaçıklığın her olayı
anlamakla ilişkisi olmadığını göstermektedir.
Altıncı olarak,
Peygamberimiz Arapça bilmeyen birinin Kur’ân okuyunca o âyeti anlamayacağını
bilmiyor muydu? Biliyordu, hatta bu konuda âyet bile var. [6] Bu da apaçık
ifadesinin Gayrimüslimlerin anladığı mânâda olmadığını göstermektedir.
Yedinci olarak, pek
çok âyet Kur’ân’ın herkes tarafından anlaşılmayacağına delildir. Bu deliller de
şunlardır: Allah pek çok âyette Gayrimüslimlerin Kur’ân’ı anlamadığını
söylemektedir. [7]
Sekizinci olarak, Allah
pek çok âyetin sonradan anlaşılacağını söylemektedir. [8] Eğer bazı âyetleri
sonradan kavrayacaksak Kur’ân’ın tefsiri câiz olur çünkü buna göre Peygamber
zamanındaki insanlar bu tür âyetleri yanlış yorumlamışlardır yani Kur’ân illa
herkes tarafından anlaşılacak değildir.
Dokuzuncu olarak, hadisler
ve âyetler müteşâbih âyetlerin olduğundan bahsetmektedir. [9] Bu âyetler
mânâları kapalı olan ve ancak Allah ve ilimde derinleşenler tarafından
anlaşılabilecek âyetlerdir.
Onuncu olarak, Allah
müteşâbih âyetlerin bazıları tarafından yanlış te’vil edildiğini söylemektedir.
[10] Bu da Kur’ân’ın tefsir edilebileceğine delildir ve insanların onu yanlış
anlayabileceğine.
On birinci olarak,
Allah pek çok âyette Kur’ân’ı tefekkür etmemizi söylemektedir. [11] Eğer
Kur’ân’ın her şeyi anlaşılmalıysa derin derin düşünmenin ne anlamı vardır?
On ikinci olarak,
Allah Gayrimüslimlerin âyetleri kavrayıp anlamadan inkâr ettiklerini
söylemektedir. [12] Bu da herkesin Kur’ân’ı anlaması gerekmediğine delildir.
On üçüncü olarak, Kur’ân
mü’minlere şifa, kâfirlere zülümdür. [13] Mü’min Kur’ân’ı okuyup ondan istifade
eder, onu beller ve onu anlar, kâfir ise onu anlamaz. [14] Bu da Kur’ân’ın
kâfirler tarafından yanlış anlaşılabileceğine delildir.
On dördüncü
olarak, Kur’ân’da her şeyin misâli verildiği belirtiliyor. [15] Bu misâlleri
çıkartmak için tefsir yapılmalı nitekim belirttiğim gibi tefsir âyetten mânâ çıkartmaktır
ve misâller bunun kapsamına girerler.
On beşinci olarak,
Kur’ân Peygamberimiz âyetleri açıklama görevinden bahsetmektedir. [16] Bu da
tefsirin gerekli olup, onun câiz olduğunu göstermektedir.
On altıncı olarak,
Peygamberimiz [17], Sahâbîler [18] ve tâbiînden [19] olanlar Kur’ân’ı tefsir
etmişlerdir, bu da Kur’ân’ın tefsir edilebileceğine delildir.
On yedinci olarak,
Allah Kur’ân’ın uzak bir kitap olduğunu söylemektedir: Bakara 2. “Bu, kuşkusuz,
erdemliler için yol gösterici bir kitaptır.”
Âyetteki ‘zâlike’
(bu) kelimesi uzakta olan bir şey için kullanılır. Bu da âyetlerin uzak yani
derin bir mânâya sahip olduğuna işarettir ve bu mânâlar öyle uzak ki Kur’ân’ın
tüm mânâlarına ulaşamayacağımız ifade edilir. [20] İlginç olan başka bir nokta
da bu âyetin mukattaa harflerden oluşan bir âyetten sonra gelmektedir. Bu da bu
harflerin çok derin bir mânâya sahip oluğuna delildir. Bu âyet açık şekilde
Kur’ân’ın hemen anlaşılması gerekmediğine delildir.
On sekizinci
olarak, Peygamberimiz İbn Abbâs’a şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Abdullah’a
kitabı ve hikmeti öğret, onu dinde fakîh kıl ve ona te’vili öğret.” [21]
On dokuzuncu
olarak, Kur’ân’ın te’vil edilebilirliğine dair pek çok hadis vardır:
İbn Abbâs şöyle buyurmuştur: “Kur’ân; birçok ihtiyaçlara cevap veren,
ilimleri bitip tükenmeyen ve gâyesine ulaşılmayan bir kitaptır. Kur’ân’ı
inanarak tetkik eden kurtulur, nefretle tetkik eden de dalâlete düşer. Kur’ân’da
kıssalar, emsal, helal, haram, nâsih, mensûh, muhkem, müteşâbih, zâhirî ve bâtınî
mânâlar vardır. Kur’ân’ın zâhiri, tilâveti, bâtını ise te’vilidir. Kur’ân’ı
bilginlerden öğrenin, bilgisizlerden uzaklaşın.” [22]
Hz. Ali şöyle nakletmektedir: “Resûlüllah’ın şöyle
buyurduğunu işittim: İlerde birtakım fitneler doğacaktır. Ya Resûlüllah;
Bunlardan nasıl kurtuluruz? diye sorduğumda şöyle buyurdu: “Kurtuluş, Allah’ın
Kitabındadır. Kur’ân, hak ile batıl arasını ayıran kesin bir hükümdür, bir
eğlence değildir. Kur’ân’ı terk edeni, Allah helâk eder, O’nun dışında hidâyet
arayanı dalâlete sevk eder. O, tutunacak sağlam bir Kitap, hikmetli bir zikir,
dosdoğru bir yoldur. Kur’ân, hevâ ve hevesi yanlış yola çekmeyen, dile kötü söz
söyletmeyen, ulemâyı hiç bıktırmayan, ne kadar okunursa okunsun değerini
kaybetmeyen, hikmetleri tükenmek bilmeyen bir kitaptır.” [23]
Peygamberimiz bu
hadiste açık şekilde Kur’ân’ın tefsir edilebileceğini söylemektedir. Ulemâ
Kur’ân’ı okumakta niye sıkılmaz? Çünkü onu tefsir ederek pek çok anlam
çıkartmaktadır. Hadisteki ‘hikmet’ kelimesinin mânâsı da Kur’ân’dan çıkartılan
anlamlardır. Bunlar tefsire muhtaçtır. Eğer Kur’ân’ı herkes anlayacak olsa,
hikmetleri en baştan beri tükenmiş olmalıydı. Bunlara benzer daha sayısızca
hadis vardır.
Yirminci olarak,
Peygamberimiz hadislerde Müslümanların icmâ ettiği konularda yanılmayacağını
söylemiştir. [24] Bu da demektir ki: Peygamber ihtilaflı konuların olacağını biliyordu
yani Peygamberimiz açık şekilde Kur’ân’ın herkes tarafından anlaşılamayacağını
biliyordu.
Yirmi birinci
olarak, Peygamberimiz ümmetinin 73 fırkaya bölüneceğini söylemiştir. [25] Bu da
Kur’ân hakkında ihtilafların olacağını bilmesini gerektirir.
Sonuç olarak,
Kur’ân’ın herkes tarafından anlaşılması gerekmediği açıktır.
Muhkem Âyetler
İddia II: Kur’ân’a
göre her âyet muhkemdir yani hiçbir âyetin te’vile ihtiyacı yoktur. [26]
Cevap: Bu âyetteki
‘uhkimet’ kelimesi Âl-i İmrân 7. âyetteki ‘muhkem’ kelimesinden farklıdır.
‘Uhkimet’ ‘sağlamlaştırılmış’ mânâsında kullanılmıştır. Alimler bu kelimeye şu
mânâları vermişlerdir: “İlk mânâ: ‘O sağlamlaştırılmıştır; diğer kitaplar ve
şeriatlar gibi neshedilmemiştir.’ İkinci mânâ: ‘Emir ve yasaklarla
sağlamlaştırılmıştır.’ Üçüncü mânâ: ‘Bâtıldan sağlamlaştırılmış, yani
uzaklaştırılmıştır.’ Dördüncü mânâ: ‘Sağlamlaştırılmış, toplanmıştır.’ Beşinci
mânâ: ‘Âyetleri, çok sağlam, muhkem, tıpkı muhkem ve sağlam bir bina gibi
kendisinde hiçbir noksanlık bulunmayan ve herhangi bir bozukluk da mevcut
olmayan bir tarzda tertip edilmiştir.” [27]
Kur’ân
Açıklanmış mıdır?
İddia III: Az
önceki iddiada kullanılan âyette Kur’ân’ın açıklanmış olduğu söyleniliyor. [26]
Buna göre Kur’ân’ı Allah zaten tefsir etmiştir.
Cevap: Bu âyetteki
‘açıklama’ ‘anlatma, tebliğ etme’ anlamındadır. Allah Kur’ân’da pek çok helâli
ve haramı açıklamıştır, pek çok kıssayı anlatmıştır vs.
İkinci olarak,
âyette kullanılan ‘fussilet’ kelimesi ‘ayırmak’ kökünden gelir bu yüzden
Müfessirler demişlerdir ki Allah Kur’ân’ı parça parça indirmiştir yani
Peygamber Kur’ân’ı fasıl fasıl tebliğ etmiştir. [27]
Eğer denilirse ki:
Âyette ‘sonra açıkladı’ yazılıyor. Kur’ân’ın sağlamlaştırılmasından sonra
âyetler nasıl tebliğ edilmiş olabilir? Sağlamlaştırıldıklarında zaten tebliğ
edilmiş değiller miydi?
Biz deriz ki:
Âyetteki ‘sonra’ kelimesi ‘bir de’ anlamına gelir. Yani bu zamanda sonralık
değil, haber verilişte sonralıktır. Mesela bir şeyi delillendirince argümandan
argümana geçtiğimizde ‘sonra şöyle bir şey var’ deriz. Buradaki sonralık zaman
olarak sonralık değil, haber bakımından sonralıktır. Bu kullanılış Kur’ân’da
yaygındır. [28]
İkinci olarak, Kur’ân
tebliğ edilmeden önce sağlamlaştırılmış olabilir. Yukarda verdiğim mânâlara
bakarsak bu mümkündür. Allah Kur’ân’ı emirlerle tebliğ edilmeden önce
sağlamlaştırmıştır nitekim Kur’ân Allah’ın ilminde zaten mevcut idi.
Kur’ân’da Her
Şeyin Açıklanmış Olması
İddia IV: Allah Kur’ân’da
her şeyin açıklandığını söylemektedir. [29] Buna göre tefsir câiz değildir.
Cevap: Kur’ân’da
her bilginin olmadığı açık bir şeydir buna göre belli bir şeye işaret edilmiş
olmalıdır. Bu yüzden alimler her şeyden maksat dinin temel emirleri ve
yasakları demişlerdir. Başka Müfessirler Kur’ân hem kendisi pek çok olayı
açıklayıp diğer konuları Sünnete [30] ve kıyasa havâle ederek açıklamıştır. [31]
Belirtelim ki
‘açıklama’ kelimesi ‘anlatmak, tebliğ etmek’ anlamındadır. Allah her şeyi
âyetlerin zâhirî ve bâtınî anlamlarıyla açıklamıştır. [32]
Allah’ın
Âyetleri Açıklamış Olması
İddia V: Allah
âyetlerini açıkladığını söylemektedir. [33]
Cevap: Buradaki
açıklama da ‘anlatmak, tebliğ etmek’ anlamındadır. Hem tüm bu âyetlerin sonunda
Allah düşünenlere açıkladığını, bilen bir topluma açıkladığını söylemektedir.
Bu da demektir ki, Kur’ân’ı anlamak için tefekkür edilmeli.
Kur’ân’ın
Açıklanması Allah’a mı Aittir?
İddia VI: Allah âyetlerin
tefsirini kendine havâle etmektedir. [34]
Cevap: Âyetteki
muhatap Peygamberimizdir, bizler değiliz. Yani bizim Kur’ân’ı tefsir etmemiz
câizdir fakat Peygamber vahiy alırken, ona özel olarak âyetlerin mânâlarını
açıklamaktaydı.
Kur’ân’ın Türlü
Türlü Açıklanmış Olması
İddia VII: Allah
Kur’ân’ın türlü türlü açıklandığını söylemektedir. [35]
Cevap: Bu
âyetlerde kastedilen şey Kur’ân’da anlatılan bir kıssanın veya başka bir
bilginin pek çok defa açıklanması yani anlatılmasıdır. [36]
Açıklayıcı
Âyetlerin İndirilmiş Olması
İddia VIII: Allah
Kur’ân’da açıklayıcı âyetlerin olduğunu söylemektedir. [37]
Cevap: Bu
âyetlerde de hükümler gibi şeylerin açıklanmasından bahsediliyor. Hem iddiayı
doğru kabul etsek bile bu Kur’ân’ı tefsir edemeyeceğiz anlamına gelmez. Biz
deriz ki: Kur’ân’daki bazı âyetler diğer âyetleri açıklamaktadır. Ki böyle
âyetler vardır. Bir de bazı Müfessirler bu âyetleri ‘açık deliller’ olarak
anlamışlardır. [38] Sonuç olarak, tefsir her türlü câizdir.
Kitapta Hiçbir
Şeyin Eksik Bırakılmaması
İddia IX: Kur’ân’da
hiçbir şey eksik bırakılmamıştır. [39]
Cevap: Bu âyet açık
şekilde Levh-i Mahfûz’dan bahsetmektedir [40] yani evrendeki tüm bilgilerin
bulunduğu kitaptan. [41]
Kur’ân’ın
Anlamamız İçin Kolaylaştırılması
İddia X: Allah
âyette öğüt alalım diye Kur’ân’ı kolaylaştırdığını söylemektedir. [42]
Cevap: Bu âyet
hakkında farklı yorumlar vardır. Bir yoruma göre Allah Kur’ân’ın ezberlenmesini
kolaylaştırmıştır nitekim âyetteki ‘zikr’ kelimesi bu anlama geliyor olabilir. İkinci
olarak, anlaşılması kolaylaştırılmış olabilir [43] fakat bu demek değil ki
herkes anlayacak. Düşünmemiz için kolaylaştırıldığını söylenilmektedir, buna
göre kolaylaştırılmamış olsaydı onun hakkında hiç düşünemiyor durumda olurduk.
Hem Kur’ân’ı düşünüp öğüt almak, tefsir yapmaktır yani bu âyetten tefsirin câiz
olmadığı çıkartılamaz.
Kur’ân’ın Detaylıca
Açıklanmış Olması
İddia XI: Allah
Kur’ân’ın detaylandırılmış şekilde indirildiğini söylemektedir. [44] Bu da bize
tefsir şansı verilmediğine delildir.
Cevap: Kur’ân’ın
açıklanmış olması tefsir edilemeyeceğine delil midir? Buradan bunu çıkartmak da
bir tefsirdir.
İkinci olarak,
âyetteki ‘mufessalen’ kelimesi ‘ayırmak’ kökünden gelir buna göre Kur’ân hakkı
ve bâtılı ayırt edecek şekilde indirilmiştir. [45]
Kaynaklar
1. Hac, 22/16.
2. Fetih, 48/1.
3. Nisâ, 4/153.
4. A’râf, 7/184.
5. Beydâvî,
Envârü’t-tenzîl, Hac,
22/16 tefsiri.
6. Fussilet, 41/44.
7. En’âm, 6/25; Kehf, 18/57; Fussilet, 41/44.
8. Neml, 27/93; Sâd, 38/87-8; Fussilet, 41/53.
9. Âl-i İmrân, 3/7; Zümer, 39/23; Buhârî, Câmiʿu’s-sahîh,
Tefsîr, 4547; Ebû Dâvûd, Es-Sünen, Sünnet, 2.
10. Âl-i İmrân, 3/7.
11. Kasas, 28/51; Sâd, 38/29; Muhammed, 47/24.
12. Neml, 27/84.
13. Tevbe, 9/124-5; İsrâ, 17/82.
14.
Vehbe Zühaylî, Tefsirü’l-Münir,
İsrâ, 17/82 tefsiri.
15. Kehf, 18/54.
16. Nahl, 16/44.
17. Hadis kitaplarındaki tefsir bölümleri buna
delildir.
18. İbn Abbâs, Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Âişe.
19. Katâde, İkrime, Mücâhid, Atâ, İbn Cüreyc.
20.
Fahrüddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb,
Bakara, 2/2 tefsiri.
21. İbn Mâce, Es-Sünen, Vudû, 166.
22. Es-Suyûtî, el-İtkân, Müfessirde
Aranan Şartlar ve Uyması Gereken Esaslar, Tasavvufî Tefsîr.
23. Es-Suyûtî, a.g.e., Kur’ân’dan İstinbat Edilen
İlimler, 5322-3.
24. Buhârî, a.g.e., Fiten, 2, 11; Ebû Dâvûd, a.g.e.,
Fiten, 1, İlim, 10; Tirmizî, Es-Sünen, Fiten, 7, 2167; İbn Mâce, a.g.e., Fiten,
8, 3950.
25. İbn Mâce, a.g.e., Fiten, 17; Tirmizî, a.g.e.,
Îmân, 18.
26. Hûd, 11/1.
27.
İbnü’l-Cevzî, Zadü’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir,
Hûd,
11/1 tefsiri; Fahrüddîn er-Râzî, a.g.e., Hûd, 11/1 tefsiri.
28.
Yûnus, 10/46; Beled, 90/12-17.
29. Nahl, 16/89.
30. Resûle itaati emreden âyetler buna delildir.
31. Beydâvî, a.g.e., Nahl, 16/89 tefsiri; Fahrüddîn er-Râzî, a.g.e., Nahl, 16/89 tefsiri; Nesefî, Medarikü't-Tenzi’l-Ve Hakaiku’t-Te’vil,
Nahl, 16/89 tefsiri.
32. Es-Semerkandî, Tefsîrü’l-Kur’ân’i’l-Kerîm,
Nahl, 16/89 tefsiri; İbn Âşûr, Tahrîr
ve’t-Tenvîr, Nahl, 16/89 tefsiri.
33. Bakara, 2/219, 221, 230, 242, 266; Âl-i
İmrân, 3/118; Mâide, 5/75, 89; Nûr, 24/18, 58-9, 61; Hadîd, 57/17.
34. Kıyâme, 75/19.
35. En’âm, 6/105; A’râf, 7/58; İsrâ, 17/41, 89; Tâ-Hâ,
20/113; Ahkâf, 46/27;
36.
Kurtûbî, Câmiʿli-ahkâmi’l-Kurʾân, İsrâ, 17/41 tefsiri.
37. Nûr, 24/34, 46.
38.
Fahrüddîn er-Râzî, a.g.e., Nûr, 24/46 tefsiri.
39. En’âm, 6/38.
40. Beydâvî, a.g.e., En’âm, 6/38 tefsiri; Nesefî, a.g.e., En’âm, 6/38 tefsiri; İbnü’l-Cevzî, a.g.e., En’âm, 6/38 tefsiri; Kurtûbî, a.g.e., En’âm, 6/38 tefsiri; Fahrüddîn er-Râzî, a.g.e., En’âm, 6/38 tefsiri;
Vehbe Zühaylî, a.g.e., En’âm, 6/38
tefsiri.
41. En’âm, 6/38, 59;
Yûnus, 10/61; Hûd, 11/6; Hac, 22/70; Sebe, 34/3.
42. Kamer, 54/17.
43.
Kurtûbî, a.g.e., Kamer, 54/17 tefsiri; İbnü’l-Cevzî, a.g.e., Kamer, 54/17 tefsiri; Fahrüddîn er-Râzî, a.g.e., Kamer, 54/17
tefsiri.
44. En’âm, 6/114.
45.
İbnü’l-Cevzî, a.g.e., En’âm, 6/114 tefsiri.
Yorumlar
Yorum Gönder