Nisâ 34: Kadınlar dövülür mü?
Gayrimüslimlerin en çok itiraz ettikleri âyetlerden birisi Nisâ 34’tür:
“Allah’ın, (iki cinse) birbirinden farklı özellik ve
lütuflar bahşetmesi ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler
kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar Allah’a itaatkârdır;
Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini
korurlar. (Evlilik hukukuna) baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt
verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat
ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir,
büyüktür.”
Bu âyette kadınların dövülmesinin emredildiğini söylüyorlar. Peki bu âyet
gerçekten şiddet için mi indi? Bu konuyu analiz edelim.
İlk başta âyetin nüzul sebebine bir göz atalım:
Katâde'den rivâyette o şöyle diyor: “Bu âyet Sa'd b.
er-Rabi hakkında indi. Sa'd, Ensarın reislerindendi. Karısı Habîbe binti Zeyd
de Ensardandı. Bir gün karısı kendisine kafa tutunca Sa'd onu tokatladı. Rasuli
Ekrem (s.a.) "Kocasından kısas (aynısıyla cezalandırma) hakkını
alsın" buyurdu. Kadın babası ile bunun için dönüp giderlerken Resûlullah
(s.a.) onlara şöyle seslendi: "Dönünüz. İşte Cebrail (a.s.) bana geldi ve
Allah Teâlâ onunla şu ayeti indirdi." Hz. Peygamber âyeti okuduktan sonra
şöyle buyurdu: Biz bir iş istedik, Allah Teâlâ bir iş diledi. Onun dilediği
daha hayırlıdır. Bu şekil kısas kaldırılmıştır.” [1]
Buradan iki delil çıkartabiliriz: İlk olarak, Peygamber vahiy almasa niye
kendisi Kur’ân’ın söylediğinden farklı bir şey diyor? Bu demektir ki Peygamber
vahye tâbidir. Onun fikri vahiyden sonra gelir.
İddia: Peygamber erkekleri düşündüğü için ve kendisi erkek olduğu için
fikir değiştirdi.
Cevap: İlk olarak, hadise baktığımızda durumun böyle olmadığını kolaylıkça
görebiliriz. Hadiste şöyle deniliyor: “Biz bir iş istedik, Allah Teâlâ bir iş
diledi.” Yani bir fikir değiştirme söz konusu değil. İkinci olarak, hadisin
sonunda ‘Allah’ın dilediği daha hayırlı’ deniliyor. Yani buradan anlıyoruz ki
Peygamber böyle dilemiyordu. Peygamberin kadınlara vurulmasını istemediğini
hadislere bakarak kolayca görebiliriz. Onlarca hadis bunu kötülüyor. Üçüncü
olarak, Peygamber erkekleri düşündüğü falan yok. Onlarca âyet kadınların
şikayeti hakkında inmiştir Yani kadınları kocalarına karşı korumak için.
Dördüncü olarak, Peygamber dilediğini hükmedebilir yani kimse laf atamaz.
Âyetler diyor ki: Peygamberin hükmüne razı olmadıkça bir kişi iman etmiş olmaz.
[2] Beşinci olarak, Peygamber hiçbir zaman hanımlarını dövmedi. [3] Yani bu
âyet lehine değil. Aleyhine bile olabilir nitekim tokadı yiyen kadın ve babası
İslam’dan uzaklaşabilir. Buradan şu soru da çıkar: Peygamber niye hiç
kullanmayacağı bir âyeti uydurdu?
Peki ikinci delil nedir? İkinci delil şöyledir: Peygamber niye sevmediği
bir şeyi âyet olarak yazdı? Niye hoşlanmadığı bir şeyi emretti? Hem de bu
hadisten şunu anlıyoruz: Peygamber kadın düşmanı değil. Peygamber sadece vahye
uyuyor yoksa kendisi böyle bir şey istemiyor.
İddia I: Kadını dövmek zülüm değil mi?
Cevap: İlk olarak, İslam’da her kişi her yaptığının hakkını ödemeli ve
Kıyâmet günü zaten ödeyecektir. Mesela zina yapan kadın veya erkek 100 sopa
yemelidir. [4] Nisâ 34’te de haksızlık yapan bir kadın var. Bu kadın naşize
kadındır. Peki nüşûzluk nedir? Nüşûzluk evlilik haklarını yerine getirmemektir
yani bir kadın için kocasına itaat etmesi gereken şeylerde etmemesi olarak
ifade edilebilir. Yani bu konumda dövülenin haksızlık yapan bir kişi olduğunu
görüyoruz. Haksızın hakkını vermek ne zamandan beri zulüm oldu?
İkinci olarak, âyet hiçbir şekilde hemen dövmeyi müsaade etmiyor. Bunun
aşamaları vardır. İlk olarak, koca kadına sabretmeli, ona iyi davranmalı. [5]
Sonra kadın uyarılmalı, sonra yataktan ayırt edilmeli. Bundan sonra sert söz
söylenilir: İslâm âlimleri bütün bu barış yöntemlerine rağmen eğer kadın
serkeşliğini ve isyanını/nüşûz halini bırakmıyorsa, eşinin hiddetle sert bir
söz söyleyebileceğini ifade etmişlerdir. Eğer bu ‘sert söz’ amaca ulaştırıyorsa
bunun darptan daha öncelikli bir yöntem olduğunu; zira darpta/dövmede ‘kalıcı
kırgınlık‛ riskinin bulunduğunu belirtmişlerdir. [6] Eğer bu da olmuyorsa kadın
dövülebilir. Râzî, ilgili ayeti, nüşûze halindeki kadın için uygulanması
gereken ıslah aşamalarının hafiften başlatılıp zora doğru sıralanmasını,
amacın, kadını incitmek olmadığına delil gösterir. Buradan biz anlarız ki:
Âyette bahsedilen kadın, gerçekten kıt kadınlardır. Laftan anlamayan kadınlardır.
Üçüncü olarak, bu âyetteki dövme şiddetli bir dövme değildir. Nitekim
Peygamber efendimiz veda hutbesinde şöyle buyuruyor:
“İnsanlar, kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum.
Çünkü onlar, sizin himayeniz altındadır; bunun dışında bir tahakküme hakkınız
yoktur. Şayet apaçık bir iffetsizlik yapacak olurlarsa onlarla yataklarınızı
ayırın ve kendilerini hafifçe dövün. Eğer (iffetsizlik durumundan vazgeçerek)
sizi dinlerlerse artık onları hırpalamaya bahane aramayın (daha ileri gitmeyin).
Şunu bilin ki, sizin kadınlar üzerinde haklarınız olduğu gibi, kadınların da
sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onlardaki haklarınız, yatağınızı
yabancılardan korumaları, müsaadeniz olmadıkça hoşlanmadığınız kimselerin
evinize girmesine izin vermemeleridir. Onların sizin üzerinizdeki hakları ise
kıyafetleri ve beslenmeleri konusunda gerekeni en güzel biçimde yapmanızdır.” [7]
Denildiği gibi bu dövme hafif bir şekilde olmalıdır. Tefsirlerde bu konu
hakkında şöyle buyruluyor:
“Fazla acıtmayacak derecede dövmek. Bu, acıtacak şekilde
olmamalıdır. Meselâ omuzuna el ile veya misvak yahut hafif bir çubukla hafif şekilde
üç kere vurulabilir. Çünkü maksat ıslah etmek olup başka bir gaye yoktur.
Cessâs’ın Cabir b. Abdillah yoluyla tahricine göre Hz. Peygamber (s.a.)
Arafat’ta vadide hutbe irad edip şöyle buyurdu: “Kadınlar hakkında Allah’tan
korkunuz. Şüphesiz ki onları Allah’ın emanetiyle aldınız ve Allah’ın kelimesi
(nikâh akdi) ile ferclerinden helâl olarak yararlandınız. Sizin onlar
üzerindeki hakkınız yatağınızı yabancılardan korumalarıdır. Hoşlanmadığınız
kimselerin evinize girmelerine izin verirlerse onları hafif şekilde dövünüz.
Onların sizin üzerinizdeki hakları da yemelerinde ve giyimlerinde onlara iyi
bakmanızdır.” İbni Cerir et-Taberî de bunun benzeri bir hadisi rivayet
etmiştir. İbni Cüreyc de Atâ’nm şöyle dediğini rivayet etmektedir: Fazla
şiddetli olmayan dövme misvak ve benzeri şeyle olur. Aynısı İbni Abbas’tan da
nakledilmektedir. Katade, bunun iz bırakmayacak hafif bir dövme şeklinde
olduğunu söylemektedir.” Dövme helake götürecek şekilde olursa kocasının
tazminat ödemesi lâzım gelir. Kur’an öğretirken, eğitim sırasında meşru
olmayacak şekilde çocuğu döven hocanın tazminat ödemesinin vacip olması gibi.
Kocanın peşpeşe aynı yere vurmaması, yüze vurmaktan da sakınması gerekir.
Çünkü yüz, güzelliklerin toplandığı bir yerdir. Vururken bir şey kullanmamalı, hafif
bir şekilde vurmaya dikkat etmelidir. Zira gaye o fiilden vazgeçirmek ve
te’diptir, yoksa bazı cahillerin yaptığı gibi acıtmak, eza ve işkence etmek
değildir. Hafif şekilde dövmek mubah olduğu halde alimler terk edilmesinin daha
faziletli olduğunda ittifak etmişlerdir. İbni Sa’d ve Beyhakî’nin Hz. Ebubekir
es-Sıddîk (r.a.)’in kızı Ümmü Kulsûm’den, şöyle dediğini tahric etmişlerdir:
Erkekler kadınları dövmekten nehyedilmişlerdi. Sonra Resulullah (s.a.)’a kadınları
(cüretlerini artırdıkları) şikayet edince o da dövme hususunda erkekleri
serbest bıraktı ve şöyle buyurdu: “Hayırlılarınız dövmeyecektir.” Hz. Ömer
(r.a.) de bu konuda: “Onları hayırlılarınız olarak bulmayacaksınız.”
buyurmuştur. Muamelede iyiliği emreden: “Ya iyilikle tutmak, ya da güzellikle
salmak […]” [8] âyetinin de gösterdiği şekilde hadis ve eser (sahabi sözü),
dövmeyi terk etmenin daha iyi ve evlâ olduğuna delâlet etmektedir. Başka bir hadis
de bu hususu teyit etmektedir. “Biriniz karısını köle döver gibi dövüyor, sonra
da günün sonunda onunla aynı döşekte mi yatıyor!..” Şayet size itaat ederlerse
artık onlar aleyhine onları dövmek için, zarar vermek için bir yol, bahane
aramayın. Yahut işkence ve eziyet verecek bir yol kullanarak onlara zulümde
bulunmayın. Şüphesiz ki Allah Teâlâ, evvelden de, halen de çok yüce ve çok
büyüktür. Kahhâr ve Kadîr sıfatlarına maliktir. Kadınlara karşı da adildir,
onların haklarını da tam olarak alır. Siz erkekler kuvvetiniz, makam ve
mevkiniz, dereceniz sebebiyle gurura kapılmayınız. Bu, kadınlara zulmetmeleri
durumunda kocalara yönelik bir tehdittir. Denilmiştir ki: Bundan maksat
kocaları, kadınların tevbelerini kabul etmeye teşviktir. Yüce ve büyük Allah
Teâlâ asi kulların tevbesini kabul ettiğine göre sizlerin kadının tevbesini
kabul etmeniz daha uygun ve lâzımdır.” [9]
“Etki ve iz bırakmayacak, kemiğini kırmayacak, herhangi bir uzvunu
çirkinleştirmeyecek, dürtmek ve benzeri şekilde olacak.” [10]
“Asla ölümüne sebebiyet vermeyecek, kamçı ve sopa ile olmayacak, bükülmüş
mendil gibi bir şeyle olacak.” [11]
Görüldüğü gibi, bu dövme şiddetli falan değildir. Bu âyet erkekler üzerinde
inseydi emin olun ki hiçbir erkek bunu şikayet etmezdi. İster şiddet olsun,
ister olmasın. Şahsi olarak hiçbir sorun görmezdim. Ama kadınlar ise bunu
abartıyorlar. Bu da kadınların duygusal olduğunu gösteriyor. Şiddetli olmayan
bir dövme zulüm olabilir mi?
Dördüncü olarak, kadına iyi davranmayı emreden, onların hatalarını
affetmeyi emreden, en hayırlılarımızın hanımlarına karşı en hayırlılarımızın
olduğunu söyleyen ve onları dövmekten meneden sayısızca hadis ve âyet vardır.
[12] Peygamberimizin hiçbir hanımına el uzatmadığını biliyoruz. [3] Onda güzel
bir örnek olduğunu biliyoruz. [13] Yine Peygamber şöyle buyuruyor: “Kadına,
ancak asalet ve şeref sahibi kimseler değer verir. Onları hor gören ve onlara
ihanet edense, kötü ve aşağılık kimselerdir.” [14]
Hz. Peygamber (s.a.v) zor günlerinde bile eşlerine zaman ayırarak sevgi ve
şefkatle iltifat ediyordu. [15] Yine Peygamber hanımını döven bir kişiyi o
kadından boşattırmıştır. [16] Başka bir hadiste şöyle bir olay oluyor:
Fâtıma Bint-i Kays rivâyet ediyor: “Kocası Ebû Amr İbn-i
Hafs, kendisini üç talâkla boşamasının akabinde Resûlullah (s.a.w.), Fâtıma
Bint-i Kays’ın, İbn-i Ümmü Mektûm’un evinde iddet beklemesini emretmiş ve ona:
″İddetin bittiğinde bana haber ver″ demiştir. Fâtıma Bint-i Kays iddetini
tamamlayınca, Muâviye b. Ebû Süfyan, Ebû Cehm ve Usame b. Zeyd ona talip
olmuşlar. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Muâviye, malı olmayan fakir
bir adamdır. Ebû Cehm ise, kadın döven bir kimsedir. Fakat Usâme b. Zeyd
farklı!″ buyurdu. Fâtıma Bint-i Kays eliyle işâret ederek (beğenmeyerek):
″Usâme, Usâme” demiş. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de Fâtıma Bint-i
Kays’a: ″Allah’a itaat etmek ve Resûlüne itaat etmek senin için daha
hayırlıdır″ buyurdu. Bunun üzerine ben, Usâme ile evlendim ve bu evliliğimden
çok memnun oldum.” [17]
Peygamber kadını hayırlı biriyle evlendirmekle onu dövebilecek bir kişiyle
evlenmesini menetiyor. Konumuz olan âyetten iki âyet sonra kadına iyi davranmak
emrediliyor: “Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne
babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın
arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini
beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez.” [18]
Bu âyetteki ‘yakın arkadaş’ hanımlarımızı ifade ediyor. [19] Koca zina gibi
çirkin bir işi işleyen hanımını görse bile o adam o kadını dövemez. [20] Bu
kadar hadis ve âyet içinden bir tanesini cımbızlamak nedir?
Beşinci
olarak, erkek, namusu lekeleyecek bir davranışta bulunmayan, yalnızca nâşize
olan (nüşuz yapan) karısını dövemez, ancak ona karşı öfkesini ortaya koyabilir.
[21]
Altıncı
olarak, kadın kendini düzeltebilir. İlla dövülecek değil. Eğer ‘yapamam, hayır’
diyorsa, kendisi güzellikle ‘hul’ yoluyla ayrılabilir. [22]
Yedinci
olarak, âyet kadını koruyor nitekim kişi hanımına karşı öfkelenirse bile ona
vuramaz. Buradaki dövme günümüzdeki gibi sinirlenince kalkıp kadını döven kendi
egosunu tatmin eden bir erkek anlayışını yansıtmıyor. Böyle bir anlayışı
kaldırıyor ve kadını sinirlenince hemen dövülmekten koruma altına alıyor. Çünkü
erkek ilk aşamada çok sinirlenir ama bu erkeğe hemen döv demiyor. Erkek önce
nasihat edip sonra yatağını ayırdığında ise zaten ilk sinir hali yatışmış
olacaktır ve basit sıkıntılar çözülmüş olacak böylece basit olaylar yüzünden
kadının üzülmesi engellenmiş olacaktır. Bu yüzden ayet erkeğe sinirlenince
hemen kalkıp kadını dövme yolunu kapatmış oluyor. [23]
Sekizinci
olarak, Allah âyetin sonun iki sıfatını koymuş. Peki bu sıfatlar niye var?
“Cenâb-ı Hak, "Yani onlar bu terbiye etme esnasında geçimsizliklerinden
vazgeçip, itaat ederlerse, işi yokuşa sürmek ve eziyet etmek maksadıyla onlan
dövmeye ve onları yataklarında yalnız bırakmaya bir yol aramayınız. Çünkü Allah
çok yücedir, çok büyüktür" buyurmuştur. Allah'ın yüceliği, cihet
bakımından değil ve büyüklüğü cüsse bakımından değildir. Aksine O, bütün
mümkinât hakkında kudretinin mükemmel ve meşîetinin geçerli olması bakımından
yüce ve büyüktür. Allah’ü Teâlâ'nın âyetin sonunda bu iki sıfatını getirmesi,
son derece yerindedir. Bu, şu bakımlardan yerinde ve güzeldir: a) Bu ifâdenin
maksadı, kocaları hanımlarına zulmetmeleri konusunda tehdit etmektir. Bunun
manası, "Her ne kadar kadınlar sizin zulmünüzü defetme hususunda zayıf,
haklarını alma hususunda âciz iseler de, Allah’ü teâlâ yüce, kahir, büyük ve
kadirdir. Onların haklarını sizden alır ve onlar için adaletini icra eder.
Binaenaleyh onlardan daha güçlü kuvvetli ve derece bakımından daha yüksek
olmanız sebebi ile aldanmayınız" şeklindedir. b) Onlar size itaat
ettiklerinde, daha güçtü ve kuvvetli olduğunuz için, onlara zulmetmeyiniz.
Çünkü Allah da sizden yüce ve her şeyden büyüktür. O, hak olmayan şeylerle
mükellef tutmaktan münezzehtir. c) Allah’ü teâlâ yüce ve büyük olmasına rağmen,
sizi ancak gücünüzün yeteceği şeylerle mükellef tutuyor. İşte siz de aynı
şekilde, o kadınları, sizi sevmekle mükellef tutmayınız. Çünkü onlar buna güç
yetiremezler. d) Allah, yüce ve büyük olmasına rağmen, isyankâr kimseyi, tevbe
ettiği zaman, sorumlu tutmuyor ve hatta onu bağışlıyor. Binaenaleyh kadın geçimsizliğine
pişman olup bu huyundan vazgeçtiğinde, sizler onun tevbesini kabul edip onu
cezalandırmamaya daha lâyıksınız. e) Allahü teâlâ, yüce ve büyük olmasına
rağmen, kulların zahirî halleri ile yetiniyor ve onların içlerindekini ortaya
dökmüyor. Binâenaleyh kadınların zahirî halleri ile yetinip, onların
kalplerindeki sevgi ve buğzu araştırmamanız sizin için daha uygun bir
davranıştır." [11]
Bunları
değerlendirirsek, kadının aşağılanması gibi bir durum olmadığını görüyoruz. Bunun
nedenlerinin sosyolojik olduğunu anlıyoruz. Ateistler ne istiyor anlamıyorum. Erkekler
tüm zulümlere sabretsin kadın ise her şeyi yapsın mı? Bu nasıl bir mantıktır? Kadın
ne öğütten anlıyor ne de birlikte yatmamaktan. Ne yapılmalı bu durumda?
Ayrılmak mı yoksa dövmek mi? Bunu inceleyelim: Daha önce gördüğümüz gibi burada
bahsedilen kadın ayrılmayan kadındır. Eğer kadın ayrılmak için uymuyorsa, hul
yoluyla boşanır. Hem de koca ayrılmaya yol açacak şekilde dövemez amaç ıslah
etmektir. Buna göre ayrılma şıkkı ortadan kalkıyor. [24] Elimizde tek ikinci
seçenek kalıyor. Buna göre dövme konusu gayet mantıklı. Zaten gördüğümüz gibi
bu dövme şiddetli değildir. Amaç kadını korkutmaktır nitekim kadınları alttan
alınca kendileri genelde karşı tarafı ezmeye çalışıyor. Bunu engellemek için
dövmeye müsaade vardır. Zaten İslam’da boşama hiç hoş görülmemiştir nitekim
Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Yüce Allah’a en sevimsiz gelen meşru işlerden
biri, boşanmadır.” [25]
Hem bir kadının
kocasına itaat etmeyip hemen boşanması erkeğe büyük bir zulümdür. Kadın boşanarak
çok fazla bir şey kaybetmezken erkek çok fazla şey kaybetmektedir. Erkek
evlenince mehir ve nafaka vermeli hatta boşanınca kadının nafakasını devam
ettirmeli. Bu kadar şeyi boşuna kaybetmemesi için Allah erkeklere eşlerini
ıslah etme yetkisini vermiştir. Bazı kadınlar vardır, söz bazen yetersiz kalır,
idare edilmek istenirler, biraz sert erkeklerden hoşlanırlar. Buna örnek vermek
gerekirse herkesin tanıdığı bir ünlünün durumu anlatması şöyledir; Demet
Akalın:
“İki tokat atsa boşanmazdık. İncir çekirdeğini doldurmayacak şeylerden
kavga çıktı. Genelde çıban başı benim. Zor bir kadınım. Problemler benden çıkıyor.
Oğuz'un benden tek bir isteği vardı; İstanbul'da sahneye çıkmamı istemiyordu.
Huzurumuz bozulur diye düşünüyordu ki haklıydı da. Sonunda sözüne geldim ama
Oğuz'un. Belki iki tokat atsaydı otururdum. Ama Oğuz böyle biri, hayatta
yapmaz. Kavga ederken bile sesini yükseltmez. Boşanalım dediğin de bağırıp,
çağırsaydı, ben dururdum. Biraz maçoluk istiyorum.” [26]
Fars haber ajansının verdiği haber göre, Tahran’da aile mahkemesine
başvuran 24 yaşındaki kadın, dilekçesinde, “Eşim çok iyi huyludur halbuki ben
şiddet uygulamasını istiyorum, eğer bunu yapmazsa kendisinden ayrılmak
istiyorum” diyerek şikayetçi oldu. 28 yaşındaki koca ise mahkemeye gelerek,
“Ben karımı çok seviyorum o yüzden kendisine şiddet uygulamıyorum. Onunla nazik
davranıyorum ve şiddet uygulamak için bir neden yoktur” diyerek savunma yaptı.
Kocasının bu tavrından dolayı ayrılmakta ısrar eden kadın, eşini ikna etmeyi
başardı. Koca, mahkemeye verdiği taahhütte eşine şiddet uygulayacağını kabul
etti. [27]
Dövmenin
faydalı olabileceği başka bir duruma da bakalım: Arkadaşınız sizi çok sinir
etmiştir, laftan anlamıyordur siz de artık sabrınızın taştığını ve elinizden
bir kaza çıkacağını göstermek amaçlı elinizi kaldırıp vuracakmış gibi
yaparsınız o da psikolojik olarak ayvayı yedim diyerek kaçar ve daha sizi
rahatsız etmez. Bu tarz psikolojik etki yani yapmayıp da yapma etkisi gösterme
örneklerini çokça arttırabiliriz, mesela rehine alma da böyle bir şeydir
öldürmezsiniz ama öldürecekmiş veya öldürmüş gibi tepki oluşturursunuz, bunu
yapmanızın sebebi de karşı tarafın aklını çelmektir, tehdit ihtar ikaz gibi
durumlar hayatımızın bir parçasıdır, realitedir, pek çok kez bir şeyi yapmadan
önce yapacağımıza dair ön bir ihtar veririz. Hem kadını dövme şiddetli şekilde
olmadığı için boşanmak yerine Nisâ 34’teki şeyleri tek tek uygulamak çok daha
faydalı olacaktır. Kadın yataktan ayırt edilmeye yani cinsel ilişkiden uzak
tutulmaya dayanamıyorsa o geri kocasına itaat ederek, kocasının önemini
anlayabilir. Hala kadın itaatsizliğe devam ediyorsa onu dövmeyle korkutmak onun
dönmesine neden olabilir. Dönmüyorsa da zaten hafif bir dövme olduğu için
kadına zarar verilmiş olunmuyor. Bu da hemen ayrılmaktan daha önemlidir. Olayın
psikolojik yönüne işaret eden, hedef ve uygulama açısından bunun şiddet olarak
yorumlanamayacağını anlatan, benzer bir görüşte de şöyle denilmiştir:
“Nisâ sûresi, aile içi problemin kadının aile hukukunu ihlâlinden
kaynaklanması halinde vurmayı da kapsayan
tedbirler öngörmüştür. Ancak bu âyet ne saik ne de sonuç olarak, ne de hedef ve
uygulama açısından şiddet olarak yorumlanamaz. Kadına şiddete alet edilemez.
Çünkü şiddet zulümdür, Allah kullarına zulmedici değildir. Burada kadının
nüşûzü sebebiyle, sınırlı biçimde bir te’dibden bahsedilmekte, nüşûz aile
bireylerine de zarar vereceğinden dolayı te’dib uygulamasından söz
edilmektedir. Boşanmak topluma uygulanan bir şiddettir. Kadına uygulanacak olan
darb semboliktir. Sembolik bir vuruş ile (kadına) hareketini fark ettirebilmek
ve durumun ciddiyetini hatırlatmaktan ibarettir. Bunun psikolojik boyutu
vardır; kibire karşı tedavidir. Bu evliliğe devam edebilecek kanalların tamamen
kapanmadığı durumlarda evliliği kurtarabilmek için söz konusudur. Çünkü boşanma
topluma külfettir. Evliliğin hiçbir şansının kalmadığı durumlarda ihsan üzere
boşanmak esastır.” [28]
Yine başka
bir nokta da şöyle: İmam Mâtürîdî’ye göre kadınların eğitimi yöneticilere değil
de kocalara havale edilmiştir. Çünkü yöneticilerin te’dibi hapis, dövmek ve
buna benzer hoş olmayan şekillerde gerçekleşir. Ayrıca bu konuda (eşler
arasında) örtülü kalması gereken şeyler vardır. Genelde hâkimin yanında bunları
açıklamak için bir yol bulunmaz. Hem sorunlar tahammül edilmeyecek kadar bazı
dar vakitlerde meydana gelmektedir. [29] Biz burada bir rahmet görmekteyiz
nitekim erkek daha büyük cezalar almaktadır. Örnek olarak erkek nafaka (kadının
hakkı) vermezse kendisi hapsedilir. [30] Siz hangisini seçersiniz? Hapsedilmek
mi yoksa terbiye için hafifçe dövülmek mi? Ki dövmekten kaçınmak daha faziletli
olduğu halde.
İyice
bilinmeli ki her şey sevgi ile olmaz. PKK’lı bir kadın sırf kadın diye
cezalandırılmayacak mı? Ona da mı sevgi ile konuşulmalı? Kısacası, bu âyete
itiraz edenlerin mantığı budur. Psikolojide ‘ben dili sen dili’
diye bir şey vardır. Örneğin bir çocuk yaramazlık yapsa veya derse geç gelse.
Bu çocuğa ‘niye derse geç geliyorsun?’ denilmez. ‘Derse geç gelmen beni üzüyor,
bana şöyle oluyor, böyle oluyor ...’ denilir. Ateistler de bu üslubu göklere ve
yere sığdıramıyorlar. “Bu muhteşem bir üslup, sürekli bunu kullanmalıyız.”
demeye getiriyorlar. Bunun temelinde ise hümanizm yatmaktadır fakat hümanizm
her yerde geçerli olan bir şey değildir. ‘Ben dili sen dili’ olayını her
seferinde kullanmak, karaktersiz nesillere yol açar. Çocuk bizim üzülmememiz
için ya da ona bir şey demeyelim diye bir şey yapmamaya başlar. İşte bu
yanlıştır, bu karakterin onda oturması lazım, karşıdaki kişi önemli olmamalı.
“Ben zaten iyiyim, ben zaten dersime geç kalmam.” demelidir. Peki bunun konuyla
alakası nedir? Şöyle ki: Üstteki biri, amir biri, altındaki olanla ‘ben dili’
ile konuşamaz. Misal olarak, hiç şöyle bir komutan gördünüz mü: “Hey askerlerim
sizin hazır ola geçmemeniz bana çok elem veriyor.” Bunu söyleyen bir komutanı
kim alaya almaz? Peki bu komutanın ne demesi gerekir? “Dikkat!” diyerek herkesin
hazır olması gerekir. “Kalk!” diye bağıracak, herkes kalkacak vs. Yani sert bir
dil ile hitap edecek. Üst alta hitap ederken, yeri gelirse emreder, ‘ben dili’
ile konuşamaz, ‘sen dili’ ile konuşur yani: “Sen gel! Sen git! Sen yap!”
demelidir. Ya da şöyle: Bir hırsıza gidip nasihat edemeyiz. Ona gidip “Hırsız
kardeş, bak evime girmen beni çok rahatsız ediyor, bana çok zarar veriyor, bana
böyle yapmanı istemiyorum, bu beni üzüyor.” denilir mi? Hayır, “Kes sesini!
Otur!” deriz, hatta ona vurarız. Bir tane daha örnek vereyim: Bu örnek Türkiye’de
çözüm süreci olmuştur. PKK’ya ‘ben dili’ ile konuşuluyordu. Yani şöyle
deniliyordu: “Bakın bunu yapmanız bizi zor duruma sokuyor, şöyle yapmayın,
böyle yapmayın ...” PKK ne yapıyordu? Dalga geçiyordu. Ne zaman ki kafalarına
sığınak delici bombalar yağdırıldı, “Tövbe, teslim!” demeye başlamışlardır. Bu
ne demek oluyor? Ateistlerin övdükleri ‘ben dili’ her zaman yararlı olan bir
şey değil. Ki hatırlatayım âyetin başında yine de ‘ben dili’ emrediliyor.
Unutmamak
gerekir ki bütün hukuk sistemlerinin kendine mahsus özelliği vardır. Darp
konusu da İslâm ceza hukukunun caydırıcı karakterinden kaynaklanan bir
husustur. Ceza ve mükafatlarda niyet ve amacın rolü büyüktür. Dolayısıyla
cezalar hükümlere, hükümler de niyet ve amaca göre şekillenir. Mesela, öldürme
olayı sonuçta aynı olmasına rağmen ‘hataen‛ veya ‘kasten‛ olmasına göre farklı
hüküm alır ve farklı ceza gerektirir. Bu nedenledir ki, ıslahı amaçlayan
darp/dövme ile fesadı amaçlayan ‘zina isnadı’, hükmün beyanı ve cezanın
terettübü açısından aynı değildir. Birincisinde hem isyankâr kadın hem de aile
kurtulurken, ikincisinde masum ve iffetli kadının hem şeref ve onuru
lekelenmekte hem de ailesi yıkılmaktadır. Yine belirtelim ki bir kişiyi
terbiyeyle dövmenin aşağılanma ile alakası yoktur nitekim İslam’da erkek de
devlet tarafından bazı suçlar için dövülür mesela alkol içmek, çocuk (erkek
veya kız) da dövülür terbiye için (hafif olma şartıyla).
İddia I:
Âyette ‘endişe ettiğiniz’ deniliyor. Buna göre erkek sırf endişe ettiği için
hanımını dövebilir, bu zulüm değil midir?
Cevap:
Âyetteki ‘endişe’ bilmek anlamındadır. [31] Buna pek çok delil sunulabilir: İlk
olarak, âyetin sonundaki sıfatların neye işaret ettiğini gösterdik. Bu
sıfatlara göre erkek haksızlık yapamaz, zulmetmek için kadına vuramaz. Buna
göre kadınların itaatsizlik yaptığı kesinlikle bilinmeli.
İkinci
olarak, âyette ‘eğer size itaat ederlerse onların aleyhine başka bir yol
aramayın’ deniliyor. Yeniden itaat etmeleri için kadınlarda itaatsizlik olması
lazım. Yani kadınların itaatsiz olması önceden bilinmeli.
Üçüncü
olarak, âyette aşamalı bir süreç vardır. Kadına vurulmadan önce öğüt vermek
lazım. Öğüt verilirken kadının itaatsiz olup olmadığı bilinmeli sonraki aşamaya
geçmek için.
Dördüncü
olarak, veda hutbesinde söylenen sözlere bakarsak, kadının kocasının haklarını
yerine getirmediği halde dövmeye müsaade ediliyor.
İddia II:
Peygamber Hz. Âişe’ye vurmuştur:
Âişe (r.a.) rivâyet
ediyor: “Peygamber (asm), yanımda
kalması gereken bir gece geldi ve ridasını çıkardı, ayakkabılarını çıkardı ve
onları ayak tarafında bıraktı. İzarının bir ucunu yatağına açtı ve yanı üzere
yattı. Fazla zaman geçmeden o benim uyuduğumu sandı, yavaşça ridasını aldı,
yavaşça ayakkabılarını giydi, (yavaşça) kapıyı açtı ve çıktı. Sonra kapıyı
yavaşça kapattı. Ben de örtümü başımın üzerine saldım, başımı da örttüm. Sonra
izarım ile de kapandım. Sonra onun izinden yola koyuldum." "Nihayet
Baki mezarlığına geldi. Uzunca ayakta durdu. Sonra üç defa ellerini kaldırdı,
sonra yana saptı, ben de yana saptım. O hızlandı, ben de hızlandım. Koşmaya
başladı, ben de koştum. Daha da hızlı koşmaya başladı, ben de daha da
hızlandım. Onu geçtim, içeri girdim. Daha uzanmıştım ki o da içeri girdi."
'Ne oluyor ey Ayşe, göğsün inip kalkıyor, karnın da şişmiş bulunuyor.'
'Anam-babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasûlü.' dedim ve ben de ona (durumu)
bildirdim. 'O benim önümde gördüğüm karartı sen miydin?' dedi. Ben 'Evet.'
dedim. Göğsüme vurdu, canım yandı …” [32]
Cevap: İlk
olarak, Âişe annemizin kendisi Peygamberin hiçbir kişiye vurmadığını söylüyor.
[3] Buna göre bu hadisteki vurma başka bir neden yüzünden yapılmıştır ve Âişe
yukardaki hadisteki vurmayı gerçek bir vurma olarak algılamamış.
İkinci
olarak, hadiste ‘lehede’ kelimesi geçiyor. Bu kelimenin anlamı ‘kapalı bir el
ile yitmek’tir. [33]
Üçüncü
olarak, Peygamber bir kişinin şüphesini gidermek için böyle iterdi. Yani bir
şey anlatırdı ve sonrası hafif bir itme ile bunu pekiştirirdi. Bunun pek çok
örneği vardır:
Übeyy b. Ka'b (r.a)'tan rivayet edilmiştir: “Mescitteydim. Birisi içeri
girip namaza durdu. Tanımadığım bir kıraat okudu. Sonra başka biri içeri girdi.
O da, arkadaşının okuduğundan başka bir kıraat okudu. Namazı bitirdiğimiz zaman
her birden Resûlullah (s.a.v.)'in yanma girdik. Ben: “Bu kimse, namazda benim
tanımadığım bir kıraat okudu. Sonra öteki girdi. O da, arkadaşının okuduğundan
başka bir kıraat okudu' dedim. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), onlara
okumalarını emir buyurdu. Onlar da okudular. Peygamber (s.a.v.) onların
ikisinin de okuyuşlarını beğendi. Bunun üzerine içime Peygamber (s.a.v.)'i öyle
bir tekzîb etmek geldi ki, böylesi câhiliyet devrinde bile gönlüme esmedi.
Resûlullah (s.a.v.) beni kaplayan bu (kötü) hâli hissedince, göğsüme vurdu.
Bunun üzerine benden bir ter boşandı. Sanki korkudan Yüce Allah'ı görüyor
gibiydim.” [34]
Bakın burada
Übeyy bu vurmayı hiç kötü almıyor. Allah’ı görür gibiydim diyor. Yani bunun
sinirden veya ceza için vurmak ile alakası yok. Yine başka bir hadiste
Peygamber bir kişinin bacağına vuruyor ama bunu da yine öğüt vermek için
yapıyor, ceza veya sinirden değil. [35] Yine bir sahâbî savaşmaya gitmek
istiyor ama at üzerinde iyi olmadığı için Peygamberin yanına geliyor ve
Peygambere bunu söylüyor. Peygamberimiz de onun göğsüne şiddetle vuruyor hatta
parmak izlerinin kaldığını söylüyor bu sahâbî. Bundan sonra Peygamber duâ
ediyor o kişiye. [36] Bu Peygamberin sinirden yapmadığını ama sünnetindeki bir
özellik olduğunu gösteriyor.
İddia III:
Peygamber bir kadını dövmek için el kaldırmıştır:
Abbâs ibn Sehl'den; o da Bâbası Sehl ibn Sa'd ile Ebû Useyd'den nakletti:
“Bu ikisi şöyle demişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Şerâhîl
kızı Umeyme ile evlendi Bu kadın Peygamber'in huzuruna girdirildiğinde,
Peygamber elini kadına doğru uzatıp yaydı. Kadın bu hareketten hoşlanmamış gibi
davrandı. Bunun üzerine Peygamber, Ebû Useyd'e o kadını çehizleyip
hazırlamasını ve ona râzıkî denilen iki kat elbise giydirmesini emretti.” [37]
Peygamber bu
kadına vurmak için el uzattı.
Cevap: Bu
hadis farklı bir şekilde de aktarılmıştır. Bu aktarmada Peygamberin kadını
sakinleştirmek için elini uzattığı yazılıyor. [38] Yani dövmek gibi bir durum
yok, bu apaçık bir iftiradır. Zaten daha önce koyduğum gibi Peygamberimiz
hiçbir zaman bir kadına vurmamıştır ve bu hadiste kadına vurması için hiçbir
sebep yoktur, Nisâ 34’teki şartlar bile yok.
İddia IV:
Âyette kadın itaatsizken hemen dövülebileceğini söylüyor nitekim ‘ve’ deniliyor
‘sonra’ değil.
Cevap: Bunun
sırayla olduğunu Hz. Ali’den biliyoruz nitekim kendisi bunun bir sırayla
olduğunu söylemiştir. [11]
İddia V: “Erkeğe,
hanımını ne sebeple dövdüğü sorulmaz.” [39]
Bu hadise
göre koca hanımına istediği gibi vurabilir.
Cevap: İlk
olarak, bu hadis zayıftır. [40-1] İbn Kesîr gibi muhaddisler bunun zayıf
olduğunu söylemişlerdir. [40-2]
İkinci
olarak, bu hadis şöyle anlaşılabilir: Nisâ 34’teki sebepler meydana gelmiştir,
koca hanımına vurmuştur başka birisi de gelip niye vurdun diye soruyordur. İşte
hadis bunu yasaklıyor. İşte başka insanlara magazin olmasınlar diye hadis bunu
söylemiş olabilir. [41]
Kaynaklar:
1. Bedreddin
Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları, c. 1, s. 272-3; Vehbe Zühaylî,
Tefsirü’l-Münir, c. 3, s. 51; Kurtûbî,
Câmiʿli-ahkâmi’l-Kurʾân, Nisâ, 4/34 tefsiri.
2. Ahzâb,
33/36.
3. Buhârî,
Câmi’u’s-sahîh, Nikâh, 93; Müslim, Câmiʿu’s-sahîh, Faziletler,
20, 2328; İbn Mâce, Es-Sünen, Nikâh, 51, 1984.
4. Nûr, 24/2.
5. Nisâ, 4/19.
6. İbn Hacer,
Fethu’l-Bâri, X, 379-380.
7. Tirmizî,
Es-Sünen, Radâ, 11.
8. Bakara,
2/229.
9. Vehbe
Zühaylî, Tefsirü’l-Münir, c. 3, s. 52-54. Dövmenin helak edici olmasıyla şunu
da ekleyelim: “Dövme, belirtilen sınırları aşar da zarar verici, kalıcı iz
bırakıcı hale dönüşürse medenî ve cezaî sorumluluğu vardır.”, Rabi’,
“Te’dîbü’z-zevceti beyne’ş-şerîati’l-İslâmîyye ve Kânûni’l-ehvâli’ş-şahsiyye
ve’l-kânûni’l cinâiyye”, s. 47-65.
10. Kurtûbî, a.g.e., Nisâ, 4/34
tefsiri.
11. Fahrüddin
er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, Nisâ, 4/34
tefsiri.
12. Bakara,
2/229, 231; Nisâ, 4/1, 19; Nahl, 16/80; Rûm, 30/21; Tegabün, 64/14; Buhârî, a.g.e.,
Enbiyâ, 1, 3644, Nikâh, 80, 3650, Tefsîr, Şems, 1, 4942; Müslim,
a.g.e., Radâ, 59-61, 65, Cennet, 49, Fezâil, 79; Ebû Davûd, Es-Sünen, Nikâh,40-
42, Sünnet, 15; İbn Mâce, a.g.e., 5, 50-51; Tirmizî, a.g.e., İman, 6, Radâ, 11,
Tefsir, 3087; Celalledin Es-Suyûtî, el-Câmi'u’s-sagir, 1647; Ahmed b. Hanbel,
Müsned, 2/250, 472; vs.
13. Ahzâb,
33/21.
14. Es-Suyûtî,
a.g.e., 2/2129.
15. Münâvî,
Feyzü’l-Kadîr, V, 126-661.
16. Ebû Davûd,
a.g.e., Talâk, 54, 2228.
17. Müslim,
a.g.e., Talâk, 6, 36. Peygamberin erkeklerin eşlerini dövmesi hususunda farklı
tepkisi de şöyle olmuştur: “Şammas b. Kays’ın karısını dövüp karısının da
Resûlullah’a gelmesi durumunda, Resûlullah kadının boşanma isteğini dikkate
almış, Şammas bin Kays’ı çağırtıp boşamasını istemiştir.”, Nesâî, Es-Sünen, Talâk,
53.
18. Nisâ, 4/36.
19. Celâleddin
es-Suyûtî ve Celâleddin el-Mahallî, Celâleyn, Nisâ, 4/36 tefsiri; Fahrüddin
er-Râzî, a.g.e., Nisâ, 4/36 tefsiri
20. Müslim,
a.g.e., Lian, 16.
21. İbn Arabî, Ebu Bekr Muhammed
b. Abdullah, Ahkâmu’l-Kur’an, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, I, 536-538.
22. Bakara,
2/229; eş-Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, VI, 246; İbn Âbidîn, Reddu’l-Muhtâr
‘ala’d-Dürri’l-Muhtâr, III, 439-465.
23. Bu paragraf belirtilen
linkten alınmıştır: https://www.bilimveyaratilisagaci.com/2019/01/nisa-34-kuranda-kadini-dovme/
24. “Eğer kadının ıslah olması umulmuyorsa koca hiçbirisine
başvurmaz.” Şimşek, M. Sait, Hayat Kaynağı Kur’ân Tefsiri, Beyan Yayınları,
İstanbul-2012, I, 503.
25. Ebû Dâvûd, a.g.e., Talâk, 3, 2178; İbn Mâce, a.g.e.,
Talâk, 1, 2018.
26. https://www.hurriyet.com.tr/demeti-tokatlamak-6126908
27. https://www.hurriyet.com.tr/dunya/esim-beni-dovmuyor-diye-mahkemeye-basvurdu-14797392
28. Köse, Genetiğiyle Oynanmış Kavramlar ve Aile
Medeniyetinin Sonu, s. 332-335.
29. Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Kurʾân, c. 3, s. 187.
Yine bu konuda Zühaylî şöyle buyuruyor: “… kocaları, karıları üzerinde emir
kabul ederek bu hakkı hâkimlere değil de şahitlere ve delillere gerek kalmadan
kocalara vermiştir.”, Vehbe Zühaylî, a.g.e., c. 3, s. 57.
30.
Vehbe Zühaylî, Fıkıh Ansiklopedisi, c. 10, s. 92.
31. İbnü’l-Cevzî,
Zadü'l-Mesir fi İlmi't-Tefsir, Nisâ, 4/34 tefsiri.
32. Müslim,
a.g.e., Cenazeler, 103, 974.
33. Lanes
Lexicon, s. 2676.
34. Ebû Dâvûd,
a.g.e., Vitr, 17, 1460.
35. Müslim,
a.g.e., Namaz, 241-4, 648.
36. Buhârî,
a.g.e., Cihad, 153, 3020.
37. Buhârî,
a.g.e., Talâk, 3, 5256.
38. Buhârî,
a.g.e., Talâk, 3, 5255.
39. Ebû Dâvûd, a.g.e., Nikâh 43,
2147; İbn Mâce, a.g.e., Nikâh, 51.
41. AKALIN İsa, “Erkeğe,
Karısını Niçin Dövdüğü Sorulmaz” Rivâyetinin Merfû῾ Hadîs – Mevkûf Hadîs
İltibası Açısından Tahlil. [İnternetten okuma için: http://isamveri.org/pdfdrg/D02918/2015_26/2015_26_AKALINI.pdf]
42. https://icraa.org/does-islam-allow-wife-beating/#_ftn7
43. Cahiliye
devrinde kadına şiddet hakkında şu okunabilir: KÖSE Feyza, Cahiliye’den İslâm’a Kadına Yönelik Şiddet, 30 Haziran,
2018. [İnternetten okuma için: https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuilah/issue/38146/440573]
Yorumlar
Yorum Gönder