Ahzâb 53 hakkındaki iddialar
İddia I: Ahzab 53. "Ey iman edenler! Siz zamanını gözetlemeksizin bir yemeğe davet edilmedikçe Peygamber’in evlerine girmeyin, ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber’i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber’in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah’ın Rasul’üne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikahlamanız, asla caiz olmaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah) tır."
Peygamber
misafirleri kovuyor. Bu sözü Allah söylemiş olamaz.
Cevap: İlk olarak,
Allah bunu niye yapamasın? Diyelim ki iddia doğru, Allah ‘Mürid’ olan değil mi?
Buna göre istediğini dileyebilir yani istediğini söyleyebilir. Ahlakı kafirler
değil, Allah temellendirir ki âyette ‘Allah hakkı söylemekten çekinmez’
denilir. Yani Peygamber bunu söylemekten utanıyorken, resmen Allah kendisinin
ahlakı temellendirdiğini bildiriyor ve Allah’ın istediğini söyleyebileceği
söylenmekte.
Peygamberin lehine
ayetin olması Peygamberin uydurduğu anlamına mı gelir? Hayır. Bir futbol maçı
olduğunu düşünün. Türkiye 0-2 kaybetmektedir. Sekseninci dakika da bir bomba
patlasa bu yüzden de maç geçersiz kılınsa, bu şu anlama mı gelir: “Bu bombayı
Türkler patlattı.”
Hayır, belki
patlatmışlardır belki patlatmamışlardır. Şimdi şöyle denilebilir: Durum böyle
ise Müslümanlar Peygamberin aleyhine ayet olduğunda bunu delil olarak sunamazlar.
Aslında burada iki
hata vardır. İlki şöyle: Bu örnekte patlatan kişiler dış etkendir yani Kur’an
söz konusu olurken bu dış etken Allah olur. Buna göre kafirler bu örneği
kullanamazlar.
İkinci ise şöyle:
İnsan mutlak olarak menfaatini düşünür. Asla aleyhine bir şey yapmak istemez. Buna
göre Peygamber lehine bir şey söyleyebilirken, aleyhine bir şey söylemez.
İkinci olarak, Peygamber
bunu söylemekten utanıyorken, niye böyle bir âyet uydursun? Hem bunu söylemek istemesin
hem de Kur’an’a yazsın. Eğer denilirse ki: Utanmamak için Allah söylüyor dedi.
Ben derim ki: Durum böyle ise Peygamber gerçekten yaşamıştır ve insanlara
gerçekten vahiy aldığı iddiası ile gelmiştir. Ateistler ise bunun tam tersini
iddia etmektedir yani kendi içlerinde bir çelişki ortaya çıkar.
Durumun böyle
olması ateistler için çok sorunludur çünkü durum böyle olunca Kur’an’daki gelecekten
haberler sonradan eklenmemiştir. Bir de bu âyeti niye Kur’an’a koysun? Direkt
hadis olarak söyleyebilirdi sonuçta Peygamber her ne diyorsa ona uyulmalıdır.
Yine ayette açıkça
“Peygamberin de (sav) bu durumdan rahatsız olduğu ve bunu gizlediği ifade
edilmiş ve Allah (c.c.) gerçeği söylemekten çekinmez denilmiştir.” Yani,
Peygamberin (s.a.w.) gizlediği şeyi de ayet ayrıca açığa vurmuştur. Eğer ayet,
Allah (c.c.) katından gelmemiş Peygamber eliyle yazılmış olsaydı, niçin
Peygamber ayete rahatsız olduğunu da yazdırsın ve içinde gizlediği şeyi ortaya
çıkarsın? “Ben insanlara rahatsız olduğumu söyleyemem, insanlar sonra hakkımda
ne düşünür?” diyerek bunu içinde saklıyorsa, ayet yazdırdığında rahatsız
olduğunu elbette belirtmezdi.
Üçüncü olarak,
Peygamber Kur’an’ı uydurduysa niye bu konuda susmadı? İnsanlar şöyle diyebilirlerdi:
Ne büyük bir insan, misafirler istediği gibi kalabiliyor, bu kesin
Peygamberdir.
Peygamber
insanların iddia sahibinin söylediği iddiayı sorabileceğini düşünemedi mi? Eğer
evet denilirse, o zaman niye yazdı sorusu çıkar çünkü amacı insanları dine
çekmek ise niye bunu yaptı?
Hayır denilirse, o
zaman Peygamberin akli delilleri sunulduğunda iki yüzlülük yapılmamalı. Mesela “Peygamber
kendini niye uyarıyor?” sorusuna kafirler der ki: Peygamber akıllıydı, böyle
yaparak vahiy aldığını göstermek istedi.
Bunu düşünebilen
bir insan yukarıdaki iddiayı da düşünür.
Kendinizi Peygamberimizin
yerine koyun ve gecenin bir vakti bu vahyi aldığınızı düşünün. Nasıl
hissedersiniz? “Acaba bu vahiy miydi, yoksa beni yanıltan Cebrail kılığında iblis
miydi? (Nitekim bu durumlar çok bilinen ateist ya da müşrik kitaplarda da
geçer) Acaba Allah benim kalbimdeki bu hisleri neden ortaya döküyor? Ya yarın
sabah dostlarıma, yol arkadaşlarıma, eşlerime ve müminlere bu ayeti okuduğumda
bana inanmazlarsa! Ya sırf bu yüzden tebliğ vazifemi başaramazsam!” demez
miydiniz?
Dördüncü olarak,
iddia sahibi Kur’an’ı cımbızlamaktadır. Sanki Kur’an Peygamberi savunan ayetler
ile doluymuş gibi. Ama durum böyle değildir, pek çok ayet Peygamberi uyarır,
pek çok ayet Peygamberi kısıtlar, normal insanlara emredilmeyen şeyler
emredilir.
Bunları
söylediklerimiz de de kafirler derler ki: Bunu insanlar inansın diye yaptı. Kendini
kısıtlaması insanların inanması içinse niye Ahzab 53 gibi bir ayet var? Burada kafirlerin
bir iki yüzlülüğü daha ortaya çıkar.
Beşinci olarak, evin
içi kişinin mahrem alanıdır. Arkadaşlarımıza misafir olmak güzel bir şeydir ama
âyette bu evi kendi evi gibi kullanmak sakındırılmıştır. Bu insanlara rahmet
olarak gelmiş ve ‘hayır’ demeye utanan, çekinen bir Peygamberin evi bile olsa insanların
böyle bir hakkı yoktur.
Ayetin nüzul sebebine
baktığımızda ise böyle bir sorun olduğunu görüyoruz. Enes Radiyallâhu anhu’dan
şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir: "Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve
sellem, Zeyneb bint-i Cahş ile evliliğinin düğün yemeği ekmekle et idi. Ben de
insanları yemeğe dâvet etmek için gönderildim. Bir grup geliyor ve yemek yiyip
gidiyorlardı. Sonra onların ardından başka bir grup geliyor, onlar da yiyorlar
ve çıkıp gidiyorlardı. Ben çağıracağım kimseyi bulamayıncaya kadar cemaatin hepsini
dâvet ettim. Sonra, ″Yâ Resûlallah! Artık dâvet edecek kimse kalmadı″ dedim. Peygamberimiz:
″Yemek sofrasını kaldırın″ dedi. Ancak yemekten sonra üç kişilik
bir grup evde kalıp konuşmaya devam ettiler. Peygamberimiz, Hz. Âişe’nin
odasına kadar gitti ″es-Selâmu aleykum ehlel-beyti ve rahmetullâh” (Ey ev ahâlisi! Allah’ın selâmı ve rahmeti sizin üzerinize olsun) dedi. Hz. Âişe de, ″Allah’ın selâmı ve rahmeti senin üzerine de
olsun, ehlini nasıl buldun; Allah sana mübârek eylesin!″ dedi. Peygamberimiz
sırasıyla kadınların hepsini dolaşıyor ve onlara Hz. Âişe’ye söylediği sözlerin benzerini söylüyor, onlar da Peygamberimize Hz. Âişe’nin söylediği gibi sözler söylüyorlardı.
Bundan sonra Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Zeyneb’in evine döndü
ve bu üç kişiyi, hâlâ evde oturup konuştuklarını gördü. Peygamberimiz çok
nezâket sahibi idi. Bu sebeple tekrar Hz. Âişe’nin odası tarafına çıkıp gitti.
Nihâyet o üç kişinin çıkıp gittiklerini kendisine ben mi haber verdim yahut
başkası tarafından mı haber verildi hatırlamıyorum. Peygamberimiz eve geri
döndü. Nihâyet ayağını kapının eşiğine koyunca, bir ayağı içeride, diğer ayağı
dışarıda iken kendisiyle benim arama kapı perdesini sarkıtıp indirdi ve bu
sırada bu Hicâb (Resûlü Ekrem’in hanımlarıyla örtü arkasından konuşma) âyeti
nâzil oldu.” [1]
Böyle bir durumdan
tabii ki de eşi, çocuğu olan her ev sahibi rahatsız olur ve en doğal hakkıdır. Karşımızda
bir peygamber olduğunu bildiğimiz gibi yorulan, uyuyan, dinlenmek isteyen bir
insan olduğu gerçeğini de unutmamak lazım. Nitekim böyle bir uyarı olmasaydı
“Peygamber müminlere canlarından ileridir. Onun eşleri de müminlerin
anneleridir.” [Ahzab 6] ayetinden bazı Müslümanlar Resulullah’ın evine kendi
evleri gibi izin almaksızın girmenin caiz olduğunu düşünebilirdi. İşte bu ayet
hem böyle bir zanna yer olmadığını anlatıyor.
Bir de hadise baktığımızda
Peygamberin çok merhametli olduğunu görüyoruz. Üç defa hanımlarını ziyaret
ediyor, hiçbir insan yalancı olsa bu kadar beklemezdi hemen âyeti uydururlardı.
Yine hadiste bu âyetin ani bir şekilde indiği söylenmekte. Buradan şunu
anlarız: Peygamber az önce yazdıklarımı ve az sonra yazacaklarımın hiçbirisini
düşünerek bu âyeti uydurmamıştır.
Ayet ani bir
şekilde indi ise şu incelikleri nasıl uydurdu: “Birinci incelik: Âyetteki “...
Peygamberin evleri ...” ifadesinde ‘evler’in Peygambere izafe edilmesi hem
teşrif, hem de Resulullah'ın evlerine gösterilecek saygının diğer evlerde
olmadığını göstermek içindir … Üçüncü incelik: “Fakat davet olunduğunuz zaman
girin. Yemeği yediğiniz zaman dağılın.” pasajı şöyle bir incelik taşımaktadır:
Fahreddin Razi'nin de dediği gibi, evlere izinsiz girmeyi adet edinen bir
kimseye izin alıp öyle girmesi söylendiği zaman küser ve bir daha çağrılsa bile
girmez, fakat, “Siz müstenkiflerden olmayın. Dinleyen ve itaat edenlerden olun.
Davet olunduğunuz vakit girin.” denildiği zaman denilirse durum değişir … Yedinci
incelik: “Bu, Allah nezdinde çok büyük (bir günahtır.” pasajındaki maksat, Resulullah
(sav)'a eziyet vermek ve ondan sonra zevcelerini nikahlamaktır. Ebussuud Efendi
şöyle der: ‘Bu’ (zaliküm) kelimesindeki uzaklık manası, Resulullah (s.a.w.)'in
Allah (cc) katında şer ve kötülükten uzak olduğunu göstermektedir. Ayrıca bu âyet
Resulullah’ın şanının yüceliğini göstermekte, ona hem hayatında hem de hayatından
sonra hürmet gösterme mecburiyetine işaret etmektedir.” [2]
Hem de hadiste bu
kişilerin Peygamber eve gelmeden evden çıktığı söyleniliyor. Durum böyleyken Peygamber
kendine “Misafirler zaten gitti, bu âyeti uydurmama gerek yok, sabrederim insanlar
da sabrım sayesinde iman eder.” dememiş midir?
Konuya dönersek: Eski zamanlarda Araplar birbirlerinin
evine gizlice girerlerdi. Bir kişi kapıda giriş için izin almanın gerekli
olmadığını düşünüyorlardı, başka bir kişiyi görmek zorunda kalınca, ancak eve
girip kadınlara ve çocuklara efendinin evde olup olmadığını soruyorlardı. Bu
cehalet geleneği birçok kötülüğün nedeniydi ve çoğu zaman bazı ciddi
kötülüklere yol açtı. Bu nedenle, başlangıçta Peygamber Efendimizin evine yakın
bir dost veya uzaktan akraba olsun, hiçbir kimsenin oraya izinsiz giremeyeceği
bir kural yapılmıştır.
Nitekim benzer bir uyarı Nur 27’de bütün insanlar için de
yapılmıştır: "Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izin alıp
sahiplerine selam vermeden girmeyin."
Sadece bu ayette değil, diğer ayetlerde de farklı olaylar
(İbrahim ve Lût'un evine gelen misafirler gibi) üzerinden edep dersi verilir.
Cahiliye Arapları misafir iken yemek yediğinde, arkadaşlarını
gördüklerinde onları da davet ederlerdi. Böylece kalma sürelerini uzatırlardı
ve bunu evin sahibinin izni olmadan yaparlardı. Ev sahibi de buna karşı çıkmaya
utanırdı, cesaret edemezdi çünkü yemek zamanıydı, beklenmedik misafiri bir
arada besleyemiyorlardı çünkü ziyaretçinin gördüğü arkadaşlar için hemen yemek
düzenlenmek her zaman mümkün değildir. İddia edilen âyet ise bu adetleri
ortadan kaldırmıştır. Bugün de bir eve yemek için çağrılmadan yemeğe gitmek
ayıptır.
Basitçe; âyet misafir adabını şöyle şekillendirir: İzin
almadan girmemek; ziyaret vaktini seçip öylece izin istemek; yemek vakti,
yemeğe çağrılmadıkça içeri girmemek; yemeğe davet edildiğinde belirlenen vakitte
girip yemeği yedikten sonra ayrılmak.
Bunlardan Arapların haberi olmadığı için bu âyet
inmiştir. Peygamberimizin
evine girerken bile bu tür kurallar gözetmiyorlardı. Aslında şimdi ki dönemde
bile bu kurallara hala uyulmuyor, insanların bu edep kurallarına şiddetle
ihtiyaçları vardır.
Yine Allah bu âyet ile ağır vazifeler altına girmiş Resulünün
vaktinin israf edilmesini önler, hem Peygamberin ve ondan sonra gelecek din önderlerinin
zaten meşakkatli olan hayatlarına bir de bizlerin zorluk ve eziyet çıkarmamamızı
öğretir, hem de bütün çağlarda gelecek insanlara karşıdaki insanın durumu için anlayışlı
olmaya yöneltecek bir öğüt verir, nezaket kurallarına dikkat edilmesini öğretir.
Altıncı olarak, Peygamberlerin görevi her ne kadar
sıradan insanlardan farklı olsa da, Peygamberler varlık bakımından sıradan
insan gibidirler. Hristiyanlar “koskoca Peygamberi sıradan insanlarla bir
tutmak mümkün müdür” diyerek hz. İsa’yı ilahlaştırmışlardır. Allah bizim de
onlar gibi Peygamberi ilahlaştırmamız için Kur’an’da onun da sadece bir insan
(beşer) olduğunu aktarıyor. Bunun iyice insanların zihnine yerleşmesi için onun
doğrudan hayatından bir örnek veriyor.
İddia II: Bu âyetin neresi evrensel?
Cevap: Evrenselliği iyi anlamak lazım. Kur’an’ın evrenselliği
şudur: Her âyette evrensel bir mesaj vardır. Yukarda çıkarttığım beş nokta evrensel
mesajdır. Bir ayetten çıkartılan her hikmet evrenselliğe işarettir. Dediğim gibi
Kur’an’da pek çok kıssa vardır. Bu kıssalar hikâye olsun diye anlatılmaz ama
öğüt alınsın yani evrensel bir mesaj çıkartılsın diye anlatılır: “Andolsun
onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır.” [Yusuf 111]
Yine şöyle bir evrensellik vardır: Ayette tesettür emri vardır
yani kadınların perde arkasından konuşmalarını söylüyor. Bu emir sadece Peygamber
(s.a.w.)'in hanımlarına mahsus değil, onların şahsında mü'mine kadınların hepsine
mahsustur. [3] Bir kadının nâmahram bir erkeğe karşı süslenip püslenmesi, onu
celbedecek şekilde sesini inceltmesi, kırıtarak konuşması, erkekle yalnız bir
yerde kalması ve evinde kimse yokken yabancı bir erkeği evine çağırması yasaktır.
Kadının erkeğe cevap vermesi gerektiği yerlerde çok kısa ve erkeğin dikkatini
çekmeyecek şekilde cevap vermesi gerekir. Diğer hususlar fitne ve fücurun
doğmasına sebeb olur. Zira insandaki nefs-i emmâre daima insanı kötülüğe sevk
eder. Şeytan da onun yardımcısıdır.
Yine bu âyetten alimler pek çok hüküm çıkartmıştır: ‘Peygamberin
evleri’ ifadesi, evin erkeğe ait olduğuna delil olduğunu söylemişlerdir [4], âmânın
şahitliğinin caiz olduğuna delil vardır demişlerdir. [5]
İddia III: Peygamberin hanımları ile evlenmek niye yasaktır?
Cevap: İlk olarak, niye olamasın? Ahlakı yani kuralları Allah
belirler buna göre Allah istediğini emredebilir. İlk iddianın ilk noktasındaki
olay bu emir içinde geçerlidir.
İkinci olarak, Peygamberin hanımlarının sonradan evlenmemesi
Peygambere hangi menfaati sağlar? Aslında burada Peygamberin ahireti uydurmadığına
delil vardır. Ahiret yoksa Peygamber yok olacaktır ve Kur’an’ı kendi uydurduysa
bunu kendisi bilmektedir. Peki Peygamber öldüğünde hiçbir şey hissetmeyecek
yani hanımlarının evlenmemesi onun için bir şey ifade etmeyecek. Niye yasakladı?
Eğer denilirse ki işte Peygamber ölmeden önce hanımlarının
başka bir kişi ile olacağını bilmek istemiyordu, ben derim ki: Bu Peygamber için
çok kötü ise niye kızlarını evlendirdi? Çocuklar hanımdan önce gelir, ama Peygamber
onları evlendirdi, niye onlarla evlenmeyi yasaklamadı?
Bir de Peygamber insanların bunu garipseyeceğini bilmiyor
muydu? Niye dinden uzaklaştıracak bir şey söylesin? Zaten sonradan bir şey
hissetmeyecek.
Üçüncü olarak, Peygamber ne kadar yoksul olsa ve öyle
ölse de, kendisi yine de koca bir devlet bırakmıştır arkasında. Bu hazır
devleti yönetmenin en kolay yolu ise peygamberin hanımları ile evlenip güç
kazanmaktı. Bu demek oluyor ki peygamberin hanımları diğer hanımlar gibi değildir,
siyasi bir güç kazanmak için çeşitli kabile reisleri veya güçlü kişiler bu
hanımları evlenmeye zorlayabilir, hem bu hanımlar kendi etrafında oluşan bu
baskıdan huzurları bozulabilir, hem de bir erkeğin idaresi altına girince
istemeyerek de olsa İslam devletinin bekasına zarar vermek ihtimalleri
doğabilirdi. Tarihte bunun çok örnekleri var. Ben bir tanesini örnek vereyim:
Mısırın kudretli Firavunu Tutankamun ve onun tahtına göz diken hain vezirinde bu
durumu görebilirsiniz. [6]
İslam için bu tehlikeyi görebilmek aslında insan
ferasetiyle olabilecek bir şey değil. Eğer tam tersine bu konuda Allah’tan bir
uyarı bir yasaklama indirilmemiş olsaydı vahim bir durum oluşabilir, hanımlar
üzerinden liderlik kavgaları yaşanabilirdi. Yeni kocaları peygamberin hanımlarını
birbirlerine bile düşürebilirdi. O zaman da bu bahaneci Ateistler derlerdi ki:
“Efendim Allah böyle olacağını bilmiyor muydu ki peygamberin hanımlarının
evlenmesine müsaade etti?” [6]
Peygamberin eşlerinin başka kadınlar gibi olmadığı şu
âyette söylenilmektedir: Ahzab 32. “Ey Peygamberin hanımları! Sizler herhangi bir
kadın gibi değilsiniz. Allah’tan sakınıyorsanız (erkeklerle) edalı konuşmayın,
yoksa kalbi bozuk olan kimse kötü şeyler ümit eder; daima ciddi ve ağırbaşlı söz
söyleyin.”
Hadise dikkat edilirse Talha’nın Kureyş’in ileri
gelenlerden biri olduğu söyleniliyor yani bunun güç kazanma ile ilişkisi olduğu
açıktır.
Dördüncü olarak, Ahzab 6’da Peygamberin hanımlarının müminlerin
anneleri olduğu söyleniliyor. Kim annesi ile evlenmek ister ki?
Beşinci olarak, hz. Peygamber (sav)’in eşlerinin çoğu
ileri yaşlardadır. Genç yaşlarda olan Hz. Aişe gibi annelerimiz ise, Peygamberimizin
(s.a.w.) vefatından sonra ömürlerini İslam’ın tebliğine ve öğretisine adamışlar,
bu ideali kendilerine görev biçmişlerdir. Dolayısıyla, eşleri açısından da
sorun teşkil edici bir durum yoktur.
Altıncı olarak, bu hüküm asıl Peygamberin eşlerine yararlıdır
çünkü zaten Peygamberin hiçbir hanımı Peygamberden sonra başkasıyla olmak
istemez ve hiçbir rivayette Peygamberin eşlerinin bunu sorun gördüğü söylenmez.
Hz. Aişe Peygamberi öyle seviyordu ki asla başkası ile evlenmezdi. Allah bu hükmü
vererek insanların Peygamberin eşlerini rahatsız etmeyi önlemiştir.
Yedinci olarak, âyetin nuzül sebebine bakalım: “Rivâyet
edildiğine göre münafıklardan bir kimse Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve
sellem), Ebû Seleme'den sonra, Ummu Seleme ile evlenince Huneys b. Huzafe'den
sonra da Hafsa ile evlenince şöyle demiş: Muhammed'e ne oluyor ki bizim
hanımlarımızla evleniyor? Allah'a yemin ederim, eğer o da ölecek olursa, biz de
onun hanımları arasında okları dolaştırırız. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme
nazil oldu, yüce Allah, ondan sonra hanımlarını nikâhlamayı haram kıldı ve
onlara annelik hükmünü verdi.” [3]
Bu rivayet Peygamberin hanımlarının obje gibi kullanılmaması
için ayetin indiğini söylüyor. Yani bu kadınları korumaktır.
Sekizinci olarak, Kurtubî devamında şöyle diyor: “Bu da
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın özelliklerindendir. Onun ayrıcalıklı
bir şerefe sahib olduğunu ortaya koymak, mertebesine dikkat çekmek içindir.” [3]
Dokuzuncu olarak, şöyle de denilmiştir: “Peygamber'in
hanımlarıyla evlenmenin yasak kılınış sebebi, onların cennette de hanımları olacaklarından
dolayıdır. Çünkü bir kadın cennette, dünyada iken onunla son evli bulunan
kocasına verilecektir. Huzeyfe hanımına şöyle demiş: Eğer yüce Allah bizi
cennetine koyacak olursa, sen de cennette benim eşim olmak istiyor isen benden
sonra evlenme. Çünkü kadın son kocasına verilecektir.” [3]
Bu hikmet de Peygamberin ahirete inandığının delilidir.
Buna göre durum böyle ise Peygamber bir ahiret uydurmamıştır gerçekten vahiy almıştır.
Kaynaklar:
1. Sahih-i Buhârî Tefsir- i Ahzab 7;
Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 7164.
2. Muhammed
Ali Sabuni, Ahkâm tefsiri, Ahzâb, 33/53 tefsiri.
3. Kurtubî,
Ahzâb, 33/53 tefsiri.
4. Tefsirü’l-Münir,
c. 11, s. 386.
5. Tefsirü’l-Münir,
c. 11, s. 387.
6. https://www.bilimveyaratilisagaci.com/2019/06/140-peygamber-esleri-neden-evlenemez/
Yorumlar
Yorum Gönder