Kur’ân kopya mı?

Bakın ilk başta şöyle sorun var: Gayrimüslimler tam iki yüzlüdür. Hem Peygamberimize deli diyorlar hem cahil, çöl arabı diyorlar hem de zeki diyip tüccar diyorlar. Bu nasıl bir tutarsızlık? Biraz tutarlı olun ya! Her lafınız tutarsız. 

İlk olarak, Tevrat’ta bu ifadenin bu kadar çok gelmesi, bu âyetin Peygamberden geldiğine delildir. Yani mütevâtir bir haberden farkı yoktur. Asıl soru şu: Bu sözü söyleyen bu bilgiyi nereden edindi? Bizim dinimizde Tevrat Peygamberlerin vahiyleridir. Hindu metinleri ise boş metinler değildir, kaynaklarının Peygamberlerden geliyor olduğuna dair veriler ve şüpheler var. [1] Yani bu bilgiler her nerde geçerse geçsin, sonuç olarak her yere Peygamber geldiği için bu bir sorun teşkil etmez. 


Allah âyetlerde şöyle buyuruyor: A’lâ 18-19. “Şüphesiz ki bu (öğretiler), önceki sahifelerde de vardır. İbrahim’in ve Musa’nın Sahifelerinde.” Şûrâ 3. “Büyük izzet, derin hikmet sahibi olan Allah sana ve senden öncekilere işte böyle vahiy gönderiyor.” 


Bu âyetlere göre Peygamberimize vahiy edilen şeyler geçmişteki insanlara da vahiy edilmiştir. Yani eski metinlerde evrenin genişlemesi bilgisi olmasaydı bu Kur’ân’ı hatalı yapabilirdi. Sonuç olarak, bu yine Kur’ân’ın hak olduğunu gösteriyor. 


İkinci olarak, bu tür şeyler eski kaynaklarda geçmese Ateistler yine bir açık bulmak için şöyle diyeceklerdi: “Eski kavimlere Peygamber geldiyse, niye buna delillerimi yok?” 


Üçüncü olarak, Peygamber efendimizin kopya çekmediğini kesin delillerle görebiliriz: Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Yahudilerden bir kadınla bir erkek zina yaptılar. Birbirlerine: “Bizi şu peygambere götürün. Çünkü bir kısım hafıfletmeler getiren bir peygamberdir. Bize recm dışında fetvalar verirse kabul eder, Allah indinde O’nun hükmünü kendimize delil kılarız ve: “Peygamberlerinden bir peygamberin bize verdiği fetvalar (la amel ettik, hevamıza uymadık) deriz” dediler. Mescidde ashabıyla birlikte oturmakta olan Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)’e gelerek: “Ey Ebü’l-Kasım, zina yapan kadın ve erkek hakkında kanaatin nedir?” dediler. O, onlara tek kelime söylemeden Beyt-i Midraslarına geldi. Kapıda durarak: “Hz. Musa (aleyhisselam)’ya kitabı indiren Allah aşkına söyleyin, muhsan olan birisi zina yapacak olursa bunun Tevrat’taki hükmü nedir?” diye sordu …” [2] 


“Yahudiler, Hz. Peygambere, “Ya Muhammed sen bizden duyduğun İbrahim, Musa, İsa Peygamberler hakkında konuştun. Bize, Allah’ın Tevrat’ta sadece bir yerde andığı nebiden haber ver, bakalım.” dediler. Hz. Peygamber, “Kim o?” diye sorduğunda, “Zülkarneyn” dediler. Hz. Peygamber, “Bana ondan hiçbir bilgi gelmedi.” dedi. Gururlu ve mutlu oldukları hâlde çıktılar. Fakat evin kapısına gelmeden, Cebrail (as.) Hz. Peygamber’e, “Sana Zülkarneyn‟den sorarlar, de ki size onun kıssasını anlatacağım …” [3] âyeti nazil oldu.” [4] 


Görüldüğü gibi, Peygamberimizin Tevrat bilgisi olmadığı için, Tevrat’taki hükmü bilmiyor ve hangi Peygamberden bahsedildiğini de bilmiyor. İlk hadiste Peygamber hükmü soruyor sonra Yahudiler 100 sopa diyorlar. Peygamber de onların yalan söylediği düşündüğü için bir alim çağırıyor ve ona gerçeği okutturuyor. Soru şu: Peygamber Tevrat’ı biliyorsa niye başkaları çağırtıyor? 


İkinci hadis ise daha dikkat çekicidir. Peygamber Tevrat’ı biliyor olsa niye o Peygamberi biliyorum demiyor? Niye dalga geçmelerine izin veriyor? Hem bu olay Peygamberin yaşadığına delildir. Bir insan Peygamberin alaya alındığı bir hikâyeyi niye uydursun? Niye vahiy indi, onlara hemen cevap verdi demedi? Peygamber çaktırmamak için böyle yaptıysa niye daha kolayını yapmadı? Yani niye farklı hikâyeler uydurmadı? Başka bir hadiste Yahudiler direkt Peygamberin Tevrat’ı bilmediğini onaylıyorlar: “Yahudilerden bir topluluk Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e geldiler ve ona: ″Ey Ebu’l-Kasım! Sana soracağımız bir kısım özel sorularımızı cevaplandır. Bunların cevabını Peygamber olmayan bilemez″ dediler … Bunun üzerine Yahudiler: ″Allah için doğru söyledin″ dediler.” [5] 


Bunu destekleyen âyetler de var, mesela: Hûd 49. “İşte bunlar, gaibe ait haberlerdir ki sana onları vahiy ediyoruz. Bundan önce ne sen onları biliyordun ne kavmin biliyordu, sabret artık; şüphe yok ki sonuç, çekinenlerindir.” [6] 


Bu âyetler nettir. Ne Peygamber biliyor ne de kavmi biliyor. Peygamber Tevrat’ı bilse niye bu âyetleri duyanlar karşı çıkıp ‘Peygamber yalan söylüyor ben onunlayken bu hikayeleri duymuştu’ demiyor? Verebilecekleri tek cevap, İslam tarihinin tamamen büyük bir komplo olmasıdır. Böyle bir iddia da gülünçtür. Niye gülünç olduğunu Zâriyât 47 yazımda anlattım.


Dördüncü olarak, Kur’ân ve Tevrat arasında çok farklılıklar vardır. Hatta Kur’ân’ın tüm mitolojilerle pek çok farkı vardır. [7-9] Peygamber her seferinde nasıl doğruyu seçti? 


Beşinci olarak, tüm kitaplarda bilimsel hatalar varken, Kur’ân’da hiçbir bilimsel hata içeren âyet yoktur. Mitoloji okuyan biri, eski kayıtlarda ne kadar saçma şeyler olduğunu görür. Antik Yunanda evren sonsuz sanılıyordu, yaratılmamış olduğu sanılıyordu. Peygamber bu kadar yanlış bilgi arasında nasıl her seferinde doğruyu seçmeyi başardı? Kureyş Science dergisi ile mi? 


Altıncı olarak, Araplar ümmi bir topluluktur ve Peygamber de ümmidir. Çok cahillerdir. Her şeyi ezberliyorlardı, ezberleme kuvvetleri çok iyiydi bu yüzden Kur’an’ın değiştirilmediğine en büyük delil hafızlardır. Arapçanın gramer kuralları bile yoktu, nasıl olurda o zamanlar çokça kitap olsun? Arapçanın gramer kuralları şiirler ve Kur’an’a göre belirlendi. Eğer çokça kitap olsaydı o zamanlar, o kitaplara göre de belirlenirdi gramer. Araplar yazılarını kemik, deri, taş gibi maddelerin üzerine yazarlardı. Bu şekilde yazmak zordur. 


Yedinci olarak, eğer Hz. Muhammed (s.a.w.), haşa, bir intihalci olsaydı, neden pagan kültüründen nefret ettiği yaratılış efsanelerine girsin ki? 


Sekizinci olarak, şu anki insanların elinin altında internet varken bile bunların yazılı olduğunu bilmezken, Peygamber nereden bilsin? İnsanlar şu an bile bu bilgileri duyunca şaşırıyor. Sokaktaki orta yaşlı birini çağırsak, bunu ona söylesek, bize muhtemelen şu tepkiyi verecektir: “Nerede yazıyor bu? Hiç duymadım. Gösterir misiniz?” 


Dokuzuncu olarak, Kur’ân Tevrat’taki doğruları yanlışlardan ayırmak için inmiştir. Yani yanlış bilgileri doğru şekilde anlatır, doğru bilgileri de daha güzel şekilde anlatır. Mevdûdî tefsirinde bu konu detaylı işlenmiştir, Tevrat ve Kur’ân arası farklılıklara pek çok yerde değiniliyor. Bir örnek vereceksem: Allah Süleyman (a.s)’ın kafir olmadığını söylüyor. [10] Fakat Tevrat’ta kafir olduğu belirtiliyor. [11] Biz buradan Kur’ân’da Zâriyât 47’in evrenin genişlemesine işaret ettiğine delil çıkartabiliriz nitekim Allah göğün genişlediğini söyleyerek Tevrat’taki bu bilgiyi tasdik etmektedir. 


Onuncu olarak, Ateistler bunu iddia ederek yine büyük bir iki yüzlülüğe imza atıyor. Hem Peygamber testisleri bilmiyordu diyerek cahil damgası vuruyorlar hem de biliyordu diyorlar. Peygamber Tevrat’tan alsa, Tevrat’taki testisler hakkında âyetleri görmedi mi? Veya Peygamber kutupları bilmiyordu diyorlar, deve hariç bir şey bilmiyordu diyorlar. “Arap çölünde bir adam nasıl bunları bilir?” diyorlar. Ama aynı anda Peygamberin bu bilgiyi öğrendiğini iddia ediyorlar. Bu apaçık bir iki yüzlülüktür. 


On birinci olarak, Sümerler Peygamber döneminden binlerce yıl önce yaşamış insanlardır. Yazıları en eski yazı şekli olan çivi yazısıdır. Bu yazıyı taşların üzerine resim veyahut harfler ile özel bir teknikle yazarlardı. Peki son yıllarda anlaşılıp okunan Sümer tabletlerini 500'lü yıllarda Dünya’da okuyabilen bir insan var mıydı? Hayır, çünkü Sümer dili milattan sonra konuşulmayan bir dildir hatta milattan çok önce bitmiştir. Milattan en fazla 200 yıl sonra bu dili konuşan kalmamıştır. [12] Bütün bunlara rağmen Arapça bile okuyamayan ateistlerin tabiriyle bir Arap bedevisinin (Peygamber) bu bilgiye ulaşması imkansızdır. Değil Peygamber, Arabistan’da olan hiçbir kimse bu bilgiye ulaşamazdı çünkü bu yazıtlar Peygamber döneminden asırlar önce okunamıyordu. Ayrıca Peygamber'in coğrafyası ve Sümerlerin coğrafyası da aynı değildir.


Ve bakın sizce hiç Peygamberimizde gidip başka milletlerden bilim öğrenme gibi bir profil görüyor musunuz? Hiç Hint kaynaklarını alıp araştırdığını düşünebiliyor musunuz?


Yine Peygamber zamanında var diyenler için şöyle sorun var: Peygamberimiz niye bir fikri seçip diğerini seçmiyor? Yok yani mesela Araplar göklerin direkler tarafından tutulduğuna inanırdı. Ama başka bir millette de bu yoktu. Peygamberimiz niye direksiz demeyi direkli demeye seçti? Niye kendi topluluğunun görüşü yerine diğerini seçiyor? 


Biz biliyoruz ki Peygamber en dürüst insandı. Peki birisinden kopyalasa yalan söylemiş olmuyor mu? Oluyor, bu da dürüstlüğüne terstir. 


Hem mesela Embriyolojik gelişim safhaları hakkında mikroskop bulunana kadar mantık kullanarak insanlar bilgiler vermiştir. Peki Peygamber hangi cesaret ile sırf mantık ile yapılan çıkarımları, alemlere gönderilmiş Kur’an’a koymuş olabilir? Şöyle: “Bunlar insanların düşüncesi, muhtemelen yakında hata olduğu ortaya çıkacak, gelecekteki insanlar bana inanmayacak” düşünememiştir mi kendisi? 


Şimdi bize denilse ki: “Peygamber için, onun hayatı önemliydi, yani ölünce insanların inanması bir şey ifade etmez.” 


Biz şöyle deriz: Durum bu ise Peygamber niye ölüm döşeğinde yalancı olduğunu itiraf etmedi? Niye Kur’an tüm insanlara indi desin? Sonuçta kendisine bunun bir katkısı olmayacaktı. 


Hem Peygamber niye kesin olmayan şeyler hakkında söz sahibi? Niye bilimsel şeyler söylesin ki? Ne faydası var kendisi yalancı ise? Bilime teşvik etmek istiyorsan kesin olan bilimler hakkında konuşulur ama Peygamber öyle yapmıyor.


HODRİ MEYDAN: Hani böyle çocuk oyuncağıymış gibi kopyaladı, şundan aldı, bundan aldı diyorsunuz Ya. Hadi Peygamberimizin bir tane örneğini verin. Bekliyorum. Aynı şeyleri yapmış bir kişiyi örnek verin!


Hem siz değil misiniz bilimsel bilimsel diyen. Hadi bana Peygamberin bilimsel olarak bir kişiden aldığını ispatlayın.


Yine 1400 yıldır islam’ın aleyhine şeyler yazılıyor, araştırma yapılıyor. Bu kadar Yıldırım Peygambere bu bilgilerin kimin tarafından öğretildiğini bulamadınız mı?


Bakın Kafirler Peygamber zamanında Peygamberin yaptığı şeylerde öyle aciz kaldılar ki Peygambere yalancı demek yerine sihirbaz, kahin ve cinler bildiriyor dediler. Bunlar ne gösterir bize? Peygamberin bir kişiden bu bilgileri almadığı ve bunun Müşrikler tarafından onaylanması. Bir kişiye kahin diyorsanız o kişi kendinden alıyor demektir bilgileri. Yani kopya gibi durum yok.


Kendisini çok iyi tanıyan birçok yakın akrabası da dahil olmak üzere birçok çağdaşı, diğer insanlar tarafından kendisine öğretilen öğretileri, bu durumda bu öğretmenler tarafından kendisine atfedildiği konusunda en ufak bir şüpheleri varsa, onun doğruluğuna nasıl inanabilirdi?


Çağdaşları arasında pek çok Yahudi ve Hıristiyan, onun kutsal metinlerini kopya ettiğini veya rahiplerinden veya hahamlarından öğrendiğini bilseler, nasıl Müslüman olabilir ve doğruluğuna inanabilirler?


Kuran'ın bazı ayetlerinin Muhammed'e (s.a.v.) şahitler huzurunda vahyedildiği yaygın bir bilgidir.  Kuran 23 yıllık bir sürede nazil oldu, peki o anlarda Muhammed'in (s.a.v.) gizemli ve görünmez öğretmeni neredeydi?  Nasıl bu kadar uzun süre saklanabilmişti?  Ya da sürekli ashabı ile çevrili olan Muhammed (s.a.v.), nasıl olur da gizemli hoca(lar)ıyla 23 yıl boyunca elleri çantaya bile yakalanmadan sık sık sohbet edebilmiş olabilir?


Kur’ân’ın 87 suresi Mekke’de indi. Yahudiler ve Hristiyanlar genelde Medine’de vardı. Peygamber en az Ayeti Yahudiler ve Hristiyanlar varken alıyor. Bu kopyanın olmadığına delil. Hem bilimsel mucizelerin olduğu Ayetlerin %90’ı Mekke’deki ayetlerdir. Medine döneminde daha çok hukuki meseleler indi. Yani kopya YOK, ANLAYIN İŞTE YOK. Hiçbir soruma cevap vermeyip zırvalayanları kâleye almayacağım. 


Hem bakın Tevrat’ın Arapça çevrisi Peygamberimizden yüzlerce yıl sonra yapıldı. Peygamber böyle detaylı bilgileri sadece kulaktan öğrenmiş olamaz. 


Yine Kur’ân İncil ve Tevrat’tan bambaşka bir kitaptır. Okursanız görürsünüz. Siz bir şeyi kopyaladığınızda böyle belirgin bir farklılığın çıkmasının mümkün olmadığını görürsünüz. Kur’an’ın benzerini yazmaya çalışan gayrimüslimleri görüyoruz. Adamlar resmen âyetleri kopyalıyor gibi. Yani aynısını yazıyorlar resmen. 


Yine Kur’ân’da kıssalar anlatılıyor. Kur’ân bu kıssaları pek çok defa anlatıyor. Ama bu pek çok defayı farklı kelimelerle anlatıyor. Siz bir şeyi kopyaladığınızda farklı lafızlarla aynı şeyi tekrar tekrar anlatabilir misiniz? Hayır bunu yapamazsınız.


Şimdi Kur’ân’ın hiçbir kaynakta geçmeyen birkaç bilimsel haber verelim ki insanlar kopya olmadığını anlasın: - Tekvir 1’de Allah Güneş’in kuvvirat edilmesinden bahsediyor. Kuvvirat kelimesi küre kökünden gelip, küre şeklinde dürmeyi yani küre şeklinde bir şey kapatmayı yani açık şekilde Güneş’in içine çökmesini ifade eder. Bu bilimsel olarak doğru. Güneş beyaz cüceye kendi içine çökerek dönüşecek. Peygamber zamanında kim bunu biliyordu?


- Bakara 266. “Herhangi biriniz ister mi ki; altından ırmaklar akan, içinde her tür meyvesi olan, hurmalardan, üzümlerden oluşmuş bir bahçesi bulunsun, kendisinin güçsüz-çaresiz yavruları da olsun ve bu haldeyken üstüne ihtiyarlık çöksün, tam bu sırada o bahçeye ateşli bir hortum-kasırga isabet etsin de bahçe, baştanbaşa yansın. Allah size ayetleri işte bu şekilde açıklıyor ki, inceden inceye ve derinden derine düşünebilesiniz.” 


Ayette çok önemli bir bilimsel işaret mevcuttur. Yüce Allah ayette yakıp kül eden, ateşli-alevli bir hortumu-kasırgayı işaret etmektedir. Ateşli hortum-kasırga olur mu? Evet olur. Ama çok nadir oluşurlar. İngilizcesi ‘fire whirl’ olan alev hortumu iç kısmında yanan bir alev-kor ve etrafında hızla dönen bir hava akımından oluşur. Oluşma mekanizması kısaca şu şekildedir; Büyük yangınlar kendi rüzgârlarını oluşturabilir. Bu rüzgâr bir hortuma dönüştüğünde iç kısmına alevi alır. Hızla dönen hortum alevi daha kuvvetli ve daha harlı olmasını sağlar. Bir alev hortumunun iç sıcaklığı 1090 °C dereceye kadar çıkabilir. Genellikle yükseklikleri 10-50 metre arasında olmakla birlikte 1 kilometre yüksekliğe ulaşabilirler. Alev hortumu içindeki hava hızı 200 kilometre/saate ulaşabilir. Ortalama 20 dakika sürerler. Bugüne kadar kayıtlara geçmiş en büyük alev hortumlarından bir tanesi 1923 Japonya depremi sonrası Tokyo’da oluşan şehir büyüklüğünde alev hortumudur. 15 dakika içerisinde Hifukusho-Ato bölgesinde 38.000 kişinin ölümüne neden olmuştur. Önüne ne geldiyse yakıp geçmiştir. Ateşli bir hortumu 1400 yıl önce Muhammed peygamberin görme ihtimali nedir?Sıfırdır. Antik dönemde insanlar hortum oluşumunu elbette biliyorlardı. Ama alev hortumları çok nadir görüldüğü için haberleri yoktu. Günümüzde bile alev hortumu gören kişi sayısı çok azdır. Görmeyi bırakın çoğu insan bilmemektedir. Arabistan bölgesinde şimdiye kadar hiçbir alev hortumu raporlanmamıştır. Kuran dışında alev hortumunu işaret etmiş hiçbir yazılı antik kayıt mevcut değildir.   


Yazmaktan bıktığım için daha örnek vermeyeceğim. İsteyen 400 delile baksın. Orada ne kadar azının bilindiğini görürsünüz.


Şuradaki yazıları da mutlaka okuyun: https://www.islamic-awareness.org/quran/sources/


Kaynaklar: 1. https://www.bilimveyaratilisagaci.com/2018/08/55peygamberler-neden-ortadoguya-gonderilmistir/ 


2. Ebû Dâvûd, Es-Sünen, Hudûd, 26, (4448-51). 


3. Kehf, 18/93. 


4. Es-Süyûtî, a.g.e., Kehf, 18/93. 


5. Sünen-i Tirmizî, Es-Sünen, Tefsir’ul-Kur’ân, 14. 


6. Benzer âyetler: Âl-i İmrân, 3/44; Yûsuf, 12/102; Kasas, 28/44. 


7. https://isvicredekiisik.blogspot.com/2021/02/kuranda-daglar.html 


8. https://isvicredekiisik.blogspot.com/2021/02/evrenin-yaratls.html 


9. https://isvicredekiisik.blogspot.com/2021/02/kuranda-embriyoloji.html 


10. Bakara, 2/102. 


11. 1. Krallar 11:4. 


12. https://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCmerce#:~:text=S%C3%BCmerce%2C%20S%C3%BCmerlerin%20anadili.,dil%20olarak%20kullan%C4%B1lmaya%20devam%20etti

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nisâ 34: Kadınlar dövülür mü?

Kur'an'da Dünya'nın şekli

Ahzâb 51 ve ‘Allah arzunu hemen gerçekleştiriyor’ hadisi