Yaratıcının Varlığına Dair Deliller
1. DELİL: VAHDET-İ VÜCÛT EKOLÜ VE İDDİALARI
İslâm tarihinde pek çok Müslüman ekol ortaya
çıkmıştır, bunlardan biri de vahdet-i vücût ekolüdür. Bu ekolün pek çok iddiası
vardır. Katıldığım iddiaları olduğu için bunları delillendireceğim.
Hayal Teorisi
İlk ve temel iddiaları şudur: Gördüğümüz
âlem Allah’ın sıfatlarının tecellisidir ve bu iddiayı İbnü’l-Arabî’nin hayal
teorisi ile birleştirirsek, âlem dediğimiz şey bir hayaldir. [1-2] Bunun
mantıkî ve bilimsel delilleri vardır.
İlk delilimiz şöyledir: Madde gerçek
olamaz. Madde gerçek değilse gördüğümüz şeyler zihnî olmalıdır yani sadece
yansıma olmalıdır, ışık olmalıdır. Peki bunun delilleri nedir? Bunu şöyle ispat
ederiz: Bir atomu ele alalım. Bu atomu mantıken sonsuz kez bölebiliriz değil
mi? Evet, fakat sonsuza kadar bölebilirsek en sonda sonsuz küçük bir parçacık
olmalı. Fakat sonsuz küçük bir parçacığın var olması imkansızdır nitekim
parçacığın sağı, solu, aşağı ve yukarısı olur. Sonsuz küçük bir parçacığın solu
varsa sağı olması zorunludur fakat bu parçacığın sağı ve solu varsa o parça
bölünebilir olur. Buna göre bu parçacık en küçük parçacık olmaz. Demek ki
maddenin temeli boşluktur yani gördüğümüz her şey boşluk olmak zorundadır.
Sicim teorisindeki sicim bile sonsuza kadar bölünebilir olmalıdır yoksa o sicim
nasıl oluşuyor? Sicimi oluşturan bir şey olmalı değil mi? Sicim bir şeyden
oluşuyorsa o en küçük parçacık olamaz.
Sonsuz küçük parçacığın var olmadığına
başka bir delil de şöyledir: İki tane sonsuz küçük ne yapar? Sonsuz küçük yapar
değil mi? Bu durumda ne kadar sonsuz küçük birleştirseniz de siz bir insanı
tasarlayamıyor olmalısınız. Nitekim sonsuz küçükleri ne kadar toplarsanız
toplayın sonuç her zaman sonsuz küçük olur. Peki insan sonsuz küçük mü? Değil.
Eğer denilirse ki: Sonsuz küçük parçacığı
sonsuzla çarparsak, bu bir şeyi oluşturmaz mı?
Biz deriz ki: Sonsuz küçük şeyi sonsuzla
çarparsak sonuç yine de sonsuz küçük olur. Nitekim sonsuz küçük diye bir şey
yoktur. Sonsuz küçüğü iki ile topladığımızda sonuç baştakinden daha büyük değil
ise, sonsuzla toplasanız da sonuç değişmeyecektir.
Yine şöyle bir şey vardır: Bizim var
olmamız için sonsuz tane parçacığın birleşmesi lazım. Sonsuz parçacığın
birleşmesi için sonsuz zaman gerekmektedir. Mesela çok küçük bir parçacığı ele
alalım. O diğer bir tanesi ile birleşmesi için zaman gerek değil mi? Peki
sonsuz küçük parçacıkların sonsuz tanesi ile birleşmesi sonsuz zaman
gerektirmez mi? Peki sonsuz zaman diye bir şey olabilir? Olamaz.
Şöyle bir sorun daha var: Sonsuz bir şey
hep sonsuz bir sonuç verir. Fakat bizim boyutumuz sonsuz değildir. Buna göre
sonsuz küçük parçacık sonsuz tanesi ile birleşse de bu hiçbir sonuç doğuramaz.
Eğer denilirse ki: Matematikte birbirinden
farklı sonsuzlar vardır. Bazı sonsuzlar diğerlerinden daha büyüktür.
Biz deriz ki: Matematik varlığı ifade
etmez. Mesela eksi sayılar var mıdır? Eksi bir elmanın varlığı mümkün müdür?
Değildir. Aynı şekilde sonsuzların birbirinden büyük olması imkansızdır. Bir
şeyin diğerinden büyük olması için o şeylerin sınırları olmalıdır fakat biz
sonsuzluktan bahsediyoruz buna göre sınır yoktur. Bu da demektir ki sonsuzlar
birbirinden farklı değillerdir. Hem de sonsuzluğun varlığı da imkansızdır.
Sonsuzluk diye bir şey olamaz. Sınırı olmayan bir şeyden nasıl bahsedebiliriz?
Bir şeyden bahsetmek için o şey sınırlı olmalıdır aksi durumda onun ne olduğunu
nasıl belirleyebiliriz?
Bu deliller bize sonsuz küçük diye bir
şeyin olmadığını gösterdi. Buna göre biz her şeyin boşluktan ibaret olduğunu
söylemeliyiz. Ama bu da yanlış olur nitekim biz varız. Peki maddesel olmayıp
(boşluk) bir yer kaplayan şey nedir? Zihindir. Bir insan hayal edin. Bu insan
aslında boşluktan oluşur yani maddesel değildir ama o insan vardır. Buna göre
biz de zihnî varlıklar olmak zorundayız.
Eğer biz zihnî varlıklar isek, bu zihin
bir ilim ve irade sahibi birine ait olmalı. Nitekim bu varlığın ilmi yoksa bizi
nasıl bilsin? Bizi nasıl düşünsün? İradesi yoksa nasıl o zihnindeki olayları
tasarlasın? Mesela benim bir adım atacağımı nasıl irade etsin? Eğer iradesi yok
denilirse her şey tesadüfen olmalıdır. Fakat tesadüf nasıl nedenselliği hiç
ihlal etmedi? Evrendeki her şey kanunlara dayanarak gerçekleşmektedir.
Olayların tesadüfen var olduğu bir evrende kanundan bahsedemeyiz nitekim her şey
düzensiz şekilde var olurdu. Buna göre bu varlığın iradesi vardır bu varlık da
yaratıcıdır.
Evrenin hayalî olduğuna ikinci delilimiz
bilimsel delillerdir: Evrendeki her şey enerjidir. Düşündüğünüz her şey
enerjidir ve dalgalanmalardan ibarettir. Bir parçacığın varlığı, vakum
alanındaki bir dalgalanmaya dayanır ve bu dalgalar enerji dalgalarıdır. [3-4]
Peki enerji ve dalgalar nedir? Maddesel şeyler değillerdir. Buna göre evrenimiz
maddî değildir.
İkinci olarak, evrendeki her şey ışıktan
ibarettir nitekim ışık bir enerjidir. Işık maddesel bir şey değildir, bir
dalgadır. Buna göre evren boşluktan ibarettir. Vahdet-i vücût ekolü de evrenin
ışıktan yaratıldığını kabul etmektedir.
Sonuç olarak görürüz ki bu ekolün bu
iddiası gayet tutarlı ve mantıklıdır.
A’yân-ı Sâbite Teorisi
Bu ekolün başka bir teorisi de a’yân-ı
sâbite teorisidir. Bu teoriye göre yoktan yaratma gibi bir şey yoktur. Her şey
Allah’ın ezelden beri var olan ilminden ibarettir.
Bu aklen zorunlu bir şeydir nitekim bir
şey yoktan var olamaz. Yokluk diye bir şey yoktur, böyle bir durumda nasıl
yokluktan bir şey çıksın?
İkinci olarak, yokluktan yaratma diye bir
şey olsaydı, evrenin Allah tarafından yaratıldığını nasıl söyleyebilirdik?
Yokluktan bir şey yaratılamaz, yokluktan bir şey çıkabilseydi o şey aniden
çıkmak durumunda olurdu bu da Allah’ın evreni yaratmadığı anlamına gelirdi.
Allah yaratmak için bir şey yapıyor değil mi? Böyle bir durumda nasıl yoktan
varlık çıkabilir? Allah’ın etkisinden bir şey var olur böyle bir durumda. Allah
yokluğa etki edip yokluktan bir şey mi çıkıyor? Fakat yokluk diye bir şey
yoktur, Allah nasıl yokluğa etki etsin? Buna göre bir şeyin yoktan var edilmesi
imkansızdır.
Buna dair naklî delillerimiz de vardır:
Kur’ân yoktan yaratmadan bahsetmez. Kur’ân’daki hiçbir kelime bu anlama gelmez.
Kur’ân ‘yaratma’ mânâsında şu kelimeleri kullanmaktadır: Haleka, bed’a ve
fetera. Bu kelimeleri sıra sıra inceleyelim.
Haleka kelimesi: Bu kelime ‘takdir etmek’
anlamına gelir. Bunun delili de Kur’ân’ın kendisidir: Âl-i İmrân 49. “Ben çamurdan
kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim.”
Bu âyette Hz. Îsâ çamurdan bir şeyi ‘halk’
edeceğini söylemektedir. Hz. Îsâ yoktan bir şeyi var edebilir mi? Çamurdan
yaratılış yokluktan yaratılış mıdır?
Yine Allah nutfeden, alakadan, mudğadan
yarattığını söylüyor. [5] Bunlar yokluk mudur? Aynı şekilde Allah insanları
yoktan mı yaratmıştır? [6] Hayır. Yine Allah âyetlerde evreni 6 günde
yarattığını söylemektedir. [7] Allah 6 gün boyunca evreni yoktan mı var
ediyordu? Yine Allah kendisinin en güzel yaratıcı olduğunu söylemektedir. [5]
Buna göre ondan başka yaratıcılar mı vardır? Hayır, bu kelime insanlar için de
kullanılabileceği için Allah öyle demiştir.
Bu âyetler açık şekilde ‘haleka’
kelimesini yoktan yaratmayı ifade etmediğini göstermektedir. Bu kelimeye
‘yoktan yaratma’ anlamı sonradan verilmiştir nitekim şiirlerde de verdiğim
anlamda kullanılmaktaydı. [8]
İddia: Fâtır sûresinin 3. âyetine göre
Allah’tan başka yaratıcı yoktur.
Cevap: Belirtilen âyette Allah bize hitap
etmektedir yani bizi yaratan varlıklar arasında ondan başkası yoktur. Tıpkı
bizim Türkçedeki ‘yaratıcı’ kavramı gibi kullanılmıştır. Biz ‘yaratıcı var mı
dediğimizde’ evreni yaratan bir varlık var mıdır diye soruyoruz.
Bed’a kelimesi: Bu kelime ‘örneksiz,
benzersiz şekilde’ yaratmayı ifade eder. [9] Bu yüzden dine sonradan sokulmuş
uydurma şeylere ‘bid’at’ denilir nitekim bu kelime bed’a ile aynı köke
sahiptir. Yine Allah ruhbanlık hakkında ‘daha önce örneği olmaksızın onu
uydurdular’ anlamında bu kelimeyi kullanmaktadır. [10]
Fetera kelimesi: Bu kelime ‘ortaya
çıkarmak, yarmak’ anlamlarına gelir. [11] Bunun delilleri pek çoktur. Allah bu
kelimeyi yarık [12], yarmak [13] mânâlarında kullanmıştır. Bu kelimenin
mânâsının böyle olduğuna en büyük delil de İbn Abbâs’ın rivâyetidir: “Fâtır
kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyordum. Bir kuyu hakkında, tartışan iki
bedevi bana geldi. Onlardan birisi “Kuyuyu ben açtım, olmayan kuyuyu ben açtım,
ben yaptım, ben kazdım.” dedi.” [14]
Bu rivâyette İbn Abbâs ‘fâtır’ kelimesinin
anlamını fasih Araplardan öğrenmektedir ve bu kelimenin ‘açmak’ anlamında
olduğunu görmekteyiz.
Bunlar bize göstermektedir ki yoktan
yaratma diye bir olgu yoktur.
Hareketin ve Zamanın İnkârı
Vahedet-i vücût ekolünün diğer bir iddiası
da hareketin ve zamanın inkârıdır. Bu ekole göre Allah her an evreni yok edip
tekrar var etmektedir fakat bu o kadar hızlı şekilde olmaktadır ki, biz hiçbir
şey fark etmemekteyiz (bir film gibi düşünebiliriz). Fakat bu konuda diğer bir
görüşüm daha vardır. Diğer görüşümü aşağıda açıklayacağım fakat iki görüşümün
arasındaki farkın sebebi izafiyet teorisidir. Bunu açıklamadan önce niye zamanı
ve hareketi inkâr ettiğimi açıklayayım. Belirtelim ki hareket zamandır. Zaman
sonralığı ve önceliği ifade eder. Hareket yoksa nasıl zamandan bahsedebiliriz?
Değişim yoksa önce ve sonra diye şeylerin olması mümkün değildir. Peki hareket
niye mümkün değildir? Felsefede Zeno paradoksu diye bir şey vardır. Bu paradoks
her şeyin hareketsiz olduğunu ispatlar:
“Evinizle
aranızdaki mesafe 10 metre olsun. Bu yolu, 10 saniyede kat edebiliyor olun. Eve
ulaşabilmek için, öncelikle 5 metre yol kat etmeli ve yolun yarısına
ulaşmalısınız. Geriye 5 metre kaldı. Bu 5 metreyi, 5 saniyede kat edeceksiniz;
ancak öncelikle yolun yarısını kat etmek zorundasınız. Yani 2.5 metreyi kat
edeceksiniz ve bu 2.5 saniyenizi alacak. Ama onu tamamlayabilmeniz için, önce o
yolun yarısını kat etmeniz gerekiyor ve bu, 1.25 saniyenizi alacak. Bu, sonsuza
kadar bu şekilde gidecektir ve nihayetinde, evinize ne kadar yaklaşırsanız
yaklaşın, asla yolun %100'ünü tamamlayamamış olacaksınız. Çünkü aranızda
mikronlar kalsa bile, o mikronların yarısını kat etmek için sıfırdan büyük bir
zaman harcamanız gerekecektir. Ancak bir sorun var: Yolun ilk yarısını kat
edebilmek için, o yarının da yarısını kat etmeniz gerekir. Ancak onu kat
edebilmek için, o yarının yarısının yarısını kat etmeniz gerecektir. Eğer tam
yolu kat etmek imkansızsa, o zaman ilk baştaki yolun yarısını da hiçbir zaman
kat edemezsiniz, onun yarısını da, onun yarısını da, onun yarısını da vs. Çünkü
her biri, en nihayetinde yarılarla ifade edilebilecek mesafelerdir ve az önce
gösterdiğimiz gibi, hiçbir zaman o yolun tamamını kat etmeniz mümkün
olmayacaktır. Bu durumda olduğunuz yerden hiçbir zaman hareket edememeniz
gerekir! Çünkü daha ilk mikronu bile kat edemeyeceksiniz; en nihayetinde, ilk
mikronun yarısını kat etmeniz gerekiyor; ancak onun yarısını kat edebilmek için
ona %100 ulaşabilmeniz gerek ki bu, Zeno Paradoksu çerçevesinde, imkânsız
gözüküyor.” [15]
Bu paradoks ancak ışınlanma ile çözülebilir.
Peki biz nereden nereye ışınlanmaktayız? Zamanın B teorisine göre biz bir blok
zaman içerisindeyiz. Bu blokun içinde evrenin tüm geleceği ve tüm geçmişi sabit
şekilde bulunur. Zaman da bu evrenler arası geçiş ile gerçekleşir. Bu izafiyet
teorisini çözmektedir. Biz evrenler arası ne kadar hızlı hareket edersek, zaman
bizim için o kadar yavaş akacaktır. Mesela bir kara deliğe yaklaştıkça (zaman
git gide daha yavaş aktığı için), benim evrenler arası geçişim daha hızlı
olacaktır. Evrenler arası geçiş yapan, ışınlanan şey de benim ruhumdur.
Bunu daha iyi anlamak için 2 insanı
(birinin adı Alfa olsun diğerinin ki Beta) ele alalım. İkisi de A evreninde
olsun. Alfa adlı kişinin bir kara deliğe yaklaştığını düşünün. Blok zamanın
dışından bakınca biz ne göreceğiz? Alfa’nın ruhu Z evrenine çok hızlı bir
şekilde geçiş yapmışken, Beta hala A evreninde.
Peki insanlar olarak, zamanı nasıl algılarız?
Bunu bilgi ile yaparız. Ben bir evrenden bir evrene geçiş yaparken bana bir
bilgi eklenerek geçmişi geçmiş biliyorum ve geleceği gelecek. Bunu anlamak için
örnek verelim: Diyelim ki ben A evrenindeyim. Ben B evrenine geçiş yaptığımda A
evrenindeki bilgiler bana ‘bu geçmişte yaşandı’ olarak gelecektir ve ben zamanı
böyle algılayacağımdır.
Peki Allah evreni yok edip tekrar
yaratıyor dersek bu sorunu nasıl çözebiliriz? Alfa ve Beta’yı tekrar ele
alalım. Beta kara deliğin dışında olduğu için ona göre zaman normal şekilde
akacaktır. Yani Allah her evreni yaratıp yok ettiğinde Beta’ya bilincini
vermektedir fakat Alfa için bunu yapmamaktadır. Allah Alfa’ya bilincini daha
fazla var edilişten sonra verecektir. Böylece Beta için 1 dakika normal bir
dakika gibi gelecekken, Alfa için 1 dakika milyonlarca seneye denk gelecektir.
Peki bu görüşle diğer görüşün arasındaki
fark nedir? İlk görüşte Alfa tüm evrenleri görecektir fakat ikinci görüşte Alfa
evrende yaşanan olayları bölük bölük görecektir. Bunu daha iyi anlamak için
örnek verelim: Bir film nedir? Art arda gelen resimlerdir. Örneği açıklamak
için 1000 resimli bir filmi ele alalım. İlk görüşe göre Alfa bu filmdeki her
resmi görecektir fakat ikinci görüşe göre Alfa bu 1000 resimden sadece birkaç
tanesini görecektir.
Diyelim ki ilk resimde bir kişi odasında
ve sonuncu resimde bir mağazada. İlk görüşe göre Alfa, bu kişinin odasından
çıkıp mağazaya gidene kadarki tüm olayları görecektir. Fakat ikinci görüşe göre
Alfa, bu kişinin odasından çıkıp mağazaya ışınlandığını görecektir.
İşte iki görüşün arasındaki temel fark
budur. Şu anlık hangisinin doğru olduğunu söyleyemeyeceğim fakat bilim ilk
görüşü daha sağlam kabul etmektedir. [16]
Konumuza geri dönersek, hareketin
olmadığını gördük. Hareket olmayınca değişim de yoktur fakat zamanın akması
için değişim gerekir. Buna göre zaman akmamaktadır.
Bu iddia yaratıcının varlığını da
kanıtlamaktadır fakat sunduğum iki görüş arasındaki ispat yöntemi farklıdır.
İlk görüşe göre yaratıcının ispatı:
Evrenler arasında nasıl bir nedensellik görüyoruz? A evreninde varım da niye B
evreninde de varım? Niye şeklim aynı? İlim olmadan bu açıklanamaz nitekim benim
nerede ve nasıl olduğumu bilen biri lazım ki, sonraki evrenle benim evrenimin
bir ilişkisi olsun. Buna göre ilim sahibi bir varlık bizi yaratmış olmalı.
İrade yoksa benim nerede olmam gerektiğini
nasıl seçecek? Mesela diğer evrende B konumunda olmam gerektiğini düşünün.
Fakat benim C konumunda olmam da mümkündür. İrade yoksa hangisinin doğru olduğu
nasıl seçilecek?
Kudret yoksa bu evrenler nasıl var
edilebilir?
Buna göre Tanrı vardır.
İkinci görüşe göre yaratıcının ispatı: Biz
hareket etmeyip ışınlanıyorsak, ben niye bambaşka bir yere ışınlanmıyorum? Niye
uzaya değil de tam gideceğim yere ışınlanıyorum? Bu bir üst varlığın ışınlamayı
tam nereye yapacağını bildiğini göstermez mi? Bakın ilim, irade ve kudret yoksa
bu ışınlanmayı açıklayamayız.
İlim yoksa benim tam nereye ışınlanacağımı
nereden bilsin?
İrade yoksa benim oraya ışınlanmam
gerektiğini nasıl seçecek? İrade yoktur demek tesadüfen bir şey yapılıyor
demektir. Bunun tesadüfen olmadığını anlıyoruz nitekim ben tam doğru yere
ışınlanıyorum.
Kudret yoksa ışınlanmayı nasıl
gerçekleştirecek? O parçacığı o konuma nasıl koyacak?
İddia: Zaman değişim ise bir insan yatağa
yatınca onun için zaman durmuyor olmalı fakat durum böyle değildir, bunun
açıklaması nedir?
Cevap: Bir insan yatakta yatınca o kişi
hareketsiz değildir. Dünya hareket halindedir yani o kişi de hareket
etmektedir.
İkinci olarak, evrendeki her parçacık titreşmektedir
yani bir hareket halindedir. Buna göre insan hiçbir türlü hareketsiz olamaz.
Üçüncü olarak, insan düşününce de bir
değişim gerçekleşmektedir bu da zamanın geçmesine yol açar.
Sonuç olarak gördük ki bu ekolün sunduğu
görüşlerin çok sağlam aklî temelleri vardır. Yine de belirtelim ki yazımda her
iddialarını ele almadım nitekim Tanrı’nın varlığı ile alakalı şeyler
değillerdi.
Kaynaklar
1.
Ömer Türker,
Metafizik, Ketebe Yayınları, 1. Baskı (2021), c. 1, s. 144-90, 426-56, c. 2, s.
758-74, 824-44.
2.
https://islamansiklopedisi.org.tr/vahdet-i-vucud
3.
https://khosann.com/kuantum-parcaciklari-nasil-salinir-ve-titresir/?amp
4.
https://khosann.com/kuantum-parcaciklar-nedir-ve-nasil-calisir/
5.
Mü’minûn, 23/14.
6.
Zuhruf, 43/19.
7.
A’râf, 7/54.
8.
Mustafa Ünver,
Kur’ân’da Yaratma Konulu Bir Kavram: ‘Haleka’, s. 500-2. [İnternetten okumak
için: http://isamveri.org/pdfdrg/D00064/2002_4/2002_4_UNVERM.pdf]
9.
Halîl b. Ahmed
el-Farâhidî, Kitâbü’l-‘Ayn, (Beyrut: Daru’l-Ahyai’t-Turasi’l-Arabi, 2001), s.
60; Muhammed er-Râzî, Muhtâru's-Sihâh, (Beyrut: Daru’l Kitab el- Arabi, 1967),
s. 43.
10.
Hadîd, 57/27;
İbrâhim Medkur, Mu’cemu li-Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, (Mısır: el-Hayatu-l-Amma
lişuûni’l-matabi’l-‘Arabi, 1989), c. I, s. 121.
11.
Râgib El-İsfahâni, el-Müfredâtu fî
Ğarîbi’l-Kur’ân, f-t-r (فطر) maddesi, s. 800.
12.
Mülk, 67/3.
13.
Meryem, 19/90; Şûrâ,
42/5; Müzzemmil, 73/18; İnfitâr, 82/1.
14.
Fahrüddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb,
En’âm, 6/14 tefsiri; Beydâvî, Envârü’t-tenzîl,
En’âm, 6/14 tefsiri; Zemahşerî,
el-Keşşâf, c. 2, s. 329.
16.
https://khosann.com/blok-zaman-zamanin-akisi-bir-yanilsama-mi/
2. DELİL: HUDÛS DELİLİ
Hudûs delili Allah’ın varlığını kanıtlayan bir delildir ve Allah’ın zorunlu
bir varlık olduğunu açıklamaktadır. Peki bu delillendirme nasıl yapılmaktadır? Bir
şey ya ezelîdir yani yaratıcıya muhtaç değildir ya da yaratılmıştır. Bir şey
ezelî ise ondan önce bir şeyin olması mümkün değildir buna göre ezelî bir şey
yaratılmış olamaz. Sonradan ortaya çıkmış bir şey de yaratılmış olmalı nitekim
sonradan çıkması için bir fiil gerek yani onun var olması için bir etken gerek.
Bu etken de onu yaratmış olur buna göre sonradan ortaya çıkmış bir şey
yaratılmıştır. Hem bir şeyin sonradan var olup yaratılmamış olması için o şey yoktan
var olmalı fakat yoktan yaratılma imkânsızdır. Bu bize gösterir ki ezelî bir
varlık olmalıdır yoksa arkaya doğru bir teselsül (sonsuz bir zincir) oluşur
fakat bu mümkün değildir. Bizim var olmamız için bir başlangıç olmalı eğer bir
başlangıç yoksa biz nasıl başladık? Sonsuz zincirin bize asla ulaşmaması
gerekir. Yani evrenden önce sonsuza doğru giden bir yaratılma silsilesi varsa,
bizim var olmamıza kadar sonsuz zaman geçmiş olmalı fakat sonsuz zamanın
geçmesi mümkün değildir. Bu da açık şekilde yaratılmamış bir varlığın olması
gerektiğini yani ezelî bir varlığın gerekliliğini gösterir.
Evren Ezelî mi?
Eğer denilirse ki: Bu ezelî varlığın Allah
olduğuna delil nedir? Evren ezelî olamaz mı?
Biz deriz ki: Cisimler ezelî olamazlar buna göre
evren de ezelî olamaz. Cisimlerin ezelî olamayacağına dair pek çok delil
vardır: İlk olarak, cisimler birbirlerinin benzerleridir. Evrendeki her parçacık
temelde aynı değiller mi? Aynılar. Peki benim niye bilincim ve iradem var da bir
taşın bu özellikleri yok? Yaratılışınızı hayal edin. Bir noktada size bilinç
gelecektir değil mi? Bu bilincin kaynağı da bir parçacığın eklenmesi olacaktır
değil mi? Peki bu parçacık bize nasıl bilinç veriyor? Onda ilim ve irade yoksa
bunu bize vermesi imkânsızdır. Demek ki bize bilinç ve irade veren bir varlık
olmalı yani kendisi seçmeli kime irade verip vermediğini. Peki evrenin iradesi
mi var da bunu yapabiliyor? Hayır, buna göre ezelî varlık evren olamaz, irade
sahibi bir varlık olmalı. Kudreti de olmalı yoksa bize nasıl bilinç versin? Bir
fiilin olması için kudret gerek.
İkinci olarak, cisim olan her şey sınırlıdır nitekim
her cisim bir miktara sahiptir. Miktarda arttırma ve eksilme mümkündür buna
göre cisimler sonsuz olamaz. Eğer o cisim daha büyük veya daha küçük
olabiliyorsa bu demektir ki o cismin varlığı mümkündür yani o şekilde olması
zorunlu da değildir imkânsız da değildir. Varlığı mümkün olan bir şey sonradan
yaratılmış olmak zorundadır yoksa hangi mantık gereği o şeyin boyutu daha fazla
veya daha az değildi? O şeyi o boyutta olmakta zorlayan şey nedir? Buna göre
her mümkün sonradan var olmuştur, bu da demektir ki evren ezelî olamaz.
Üçüncü olarak, her cisim parçalanabilir. Buna göre
cismin her parçacığı diğer bir parçaya muhtaçtır. Bir parçacık diğer parçacığa
muhtaç ise, bu parçacık nasıl var olmuştur? Bu parçacık diğer parçacığa muhtaç
ise, onun var olması muhtaç olduğu parçacıktan sonradır. Bu da sonsuza kadar
devam eder nitekim muhtaç olduğu parçacık da başka bir parçacığa muhtaçtır.
Teselsülün de imkânsız olduğuna göre cisimler sonradan yaratılmış olmalıdırlar.
Eğer denilirse ki: En küçük parçacık diye bir şey
vardır bu da sicimlerdir.
Biz deriz ki: En küçük parçacığın olması aklen
mümkün değildir nitekim sicimler de bir şeyden oluşuyor olmalı. Sicimin sağı ve
solu var mıdır? Vardır, buna göre sicim ortadan parçalanabilir olmalıdır. Hem
de bilimsel olarak sicim en küçük parçacık değildir, ölçülebilir en küçük
parçacıktır.
İkinci olarak, en küçük parçacığın varlığını kabul
edelim. Buna göre evrenin kökeni bu çok küçük parçacığa dayanmalı. Nitekim bu
parçacıklar en küçük hallerinde değilseler onlar başka parçacıklara muhtaç
olurlar. Bu durumda soru şu: Evren bu en küçük parçacık halindeyken, hangi
sebeple bu parçacık şu anki hale geldi? Nasıl oldu da bu parçacık büyüdü ve
mevcut evrene dönüştü? Hem de en küçük parçacık bölünemez yoksa o en küçük
parçacık değildir buna göre en küçük parçacığın genişlemesi mümkün değildir
yani daha küçük parçacıklara ayrılarak daha büyük bir şeyin oluşması mümkün
değildir.
Dördüncü delilimize geçelim: Her cisim mekâna
muhtaçtır buna göre evren de mekâna muhtaçtır. Peki mekân cisme muhtaç mı?
Hayır, buna göre evrenin ezelî olması imkânsızdır nitekim evren olmadan da
mekân olabilir. Zorunlu olmayan bir şey ezelî olamaz. Hem cisimlerin var olması
için mekân onlardan önce olmalı fakat öncelik söz konusu olunca cisimler ezelî
olamazlar.
Beşinci olarak, ezelî bir şey sabittir nitekim aksi
durumda o şey sonsuzdan beri değişime uğramalıdır ve bu imkânsızdır nitekim
sükûn (sabit olma) hareketi önceler. Peki irade, ilim ve kudret yoksa bu
değişimi kim gerçekleştirmiştir?
Boşluk (Mekân) Ezelî Olabilir mi?
Eğer denilirse ki: Ezelî olan evren değildir, onu
çevreleyen mekândır (mekândan kastımız boşluktur yani cisim değildir).
Yorumlar
Yorum Gönder